isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı...

55
isLAMi - III/2 Hukuku GÜNÜMÜZE KREDI ve FINANS 08-09 2010 Sabahattin Zaim Kültür Merkezi

Transcript of isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı...

Page 1: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL - III/2

İslam Hukuku Açısından

TARİHTEN GÜNÜMÜZE • •

KREDI ve FINANS YÖNTEMLERİ

Tarhşmalı İlmi İhtisas Toplanhsı

İstanbul, 08-09 Mayıs 2010

Ç_amlıca Sabahattin Zaim Kültür Merkezi

İstanbul2011

Page 2: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASAGI VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ

Harndi DÖNDÜREN*

I- Kur'an ve Sünnetle Faiz Yasağı ve Kapsamı

Riba, sözlükte; artma, çoğalma, şişme gibi anlamlara gelir. Tfukçede filiz ve riba eş anlamlıdır. Bir :fılah terimi olarak; ölçü veya tartı ile alıp satılan misli malların, altın, gümüş ve nakit paranın aynı cinsten miktarım, ziyade bir ivazla mübadele etmektir.

Riba üç kısma ayrılır. Cahiliye, fazlalık ve nesie ribası.

Cahiliye Ribası: Vade dolduğu halde borcun ödenmemesi durumunda borcun arttırılarak sürenin uzatılmasıdır.

Fazlalık Ribası: Aynı cinsten ribevi malların (ölçü veya tartı ile alıp sa­tılan mallar) birbiriyle mübadelesi halinde bedevilerden birinin diğerinden fazla olınasıdır. Mesela, on iki kilogram yemelik buğdayı, on kilogram tohum­luk buğdayla değişrnek gibi. Aynı buğdayların para değeri üzerinden değişi­mi ise alım-satım sayılır ve faizle ilgisi kalmaz. Buradaki yasağın sebebinin, mal takaslarının para değeri üzerinden yapılmasım sağlamak olduğunda açık­lık vardır. Çünkü kalite farkını başka türlü belirlemek taraflardan birinin al­darunasına yol açabilir.

Nesie Ribası:. Vade karşılığında şart koşulan fazlalıktır. Aynı cinsten ribevi malların birbiriyle mübadelesi halinde taraflardan birinin veresiye ol­ması bu çeşit ribayı doğurur. Aynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda yapılması halinde riba söz konusu olınaz; usUlüne uygun "mal takası" yapılmış olur.

• Prof. Dr., U. Ü. İlahiyat Fakültesi Emekli İslam Hukuku Öğretim Üyesi.

Page 3: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

204 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

İslam'ın çıkışı sırasında ödünç verilen asıl borca "re'sü'l-mal (anapara), vade sonunda ödenecek ziyadeye ise "riba" denilirdi. Borçları ertelerken ek­lenecek fazlalık da bu niteliktedir.

islam' da ve önceki semavi dinlerde, faizcilik, üretime dayalı olmayan, emek veya ticaret riski de bulunmayan bir ''haksız kazanç" yolu sayılarak yasaklanmış tır.

Mekke' de inen bir ayette ribanm sevap kazandıran bir amel olmadığına işaret edilirken,1 Miraç'la ilgili hadislerde de ribanm kötülendiği ve azaba sebep olabileceği bildirilir.z

Medine'de konuyla ilgili olarak ilk inen ayette Yahudilerin başına gelen sıkıntıların nedenleri arasında, kendilerine yasaklandığı halde faiz yemeleri gösterilir.3 Hıristiyanlıkta, kilise 13. M. yüzyılın ortalarına kadar faizli krediler aleyhine tavır almıştır. Bu olumsuz yaklaşım ve "paranın para doğurmayaca­ğı" ilkesi, Aristo'ya (M.Ö. 384-322) kadar dayarur. Ancak, Hıristiyanlıkta faizin meşru ilan edilmesi, Katoliklerin büyük simalarından Saint Thomas d' Aquin'in (M.S. 1225-1274); "Ticaret ve kredi rizikosunu göze alınış ve para­sını tehlikeye atmış kimseler lehine kar ve kazanç hakkı tanımanın gerektiği­ni" söylemesiyle gerçekleşmiştir.4

Ancak, Saint Thomas'ın sözlerinde yer alan, "sermaye riski, kar ve ka­zanç" kavramları, sermayeyi kar-zarar ortaklığı çerçevesinde işletmeyi içerir. Böyle bir işlem ise İslfun'da, sermayenin ya "sermaye ortaklığı" ya da "emek sermaye ortcikıığı (mudarabe)" sözleşmesiyle işletilmesi anlamına gelir ki artık elde edilecek kazancın adı faiz değil, kar (rıbh) olur.

İslfun' da ilk faiz yasağı 3. hicret yılında "katlanmış faizin yasaklanma­sı" ile başlamıştır.s Bundan sonra Hayber'in fethi yılında (7/629) inen Bakara sfıresi 275-279 arası ayetlerle uygulama genelleştirilmiştir. Faiz ayetlerin sonu şöyle biter: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun! Eğer gerçekten inanıyorsanız, faiz alacaklannı bırakın. Eğer böyle yapmazsanız, Allah'a ve elçisine karşı, savaş açmış olduğunuzu bilinf Eğ?r tövbe edip, vazgeçerseniz anaparalannız sizindir. Böylece, ne

1 Rfun, 30/39. 2 Bkz., İbn Mace, Ticarat. 58; A. İbn Hanbel, II, 353, 363. 3 Nisa, 4/160, 161. 4 Ergin, İktisat, 38, 39. s Aı-i imra.n, 3/130.

Page 4: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖND"ÜREN 205

haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz. Eğer borçlu darlık içindeyse, eli genişletjinceye kadar ona süre vermek vardır. Eğer bilirseniz, bunu sadakaya sayma­nız, sizin için daha hayırlıdır. "6

Kur' an' da sözü edilen riba, o gün piyasada kullanılan altın veya gümüş para borçlarından doğan ve adına "caru.Iiye ribası" denilen çeşitı:i:t.

Hz. Peygamber'in hadisleri fruzin kapsamını genişlehniş ve uygulama şartlarını ortaya koymuştur. Aşağıdaki hadis-i şerifte bütün standart (misli:) malların mübadele şartları şöyle belirlenir:

"Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurmayla ve tuz tuzla misli rnisline, eşit ve peşin şekilde trampa edilir. Bun­lardan farklı cinsler birbiriyle mübadele edilirse, peşin olmak şartıyla diledi­ğiniz gibi sahş yapınız."7 Bu hadisin Tirmizi' deki rivayetinde şu ilave vardır: "Her kim bu şekildeki mübadelede fazla verir veya alırsa şüphesiz riba yap­mış olur."8

Hz. Peygamber döneminde alhnın para birimi Dinar (yaklaşık 4 gr.), gümüşünDirhem (yaklaşık 2,8 gr.) idi. Bunlar kendi cinsinden olan altın veya gümüş ziynet eşyası alım-sahillında kullanılacaksa, aynı ağırlıkta işlem ya­pılması gerekiyordu. Böyle bir değerli madenin, işçilik dışında fazlalıkla deği­şiminin reel faizi oluşturduğunda şüphe yoktur. Burada faiz yasağı, değerini öz madeninden alan "sağlam para" nın ortaya çıkınasım sağlamıştır.

Nitekim Hayber ganimetieri arasında bulunan altın ve boncuk dizili bir gerdanlığı 12 dinara (yaklaşık 48 gr. altın para) satın alan Fudaie İbn Ubeyd (r.a.), bu alış-verişten şüpheye düşünce, durumu Allah'ın elçisine sorınuştur. Hz. Peygamber gerdanlıktaki altın kısmının diziden çıkarılarak ayrıca tartıl­masını ve altın parayla ağırlık olarak denkleştirilmesini~ geri kalan kısım için de fiyat takdiri yapılmasını bildirıniştir.9

Buna benZer bir uygulama gümüş para ile ilgili olarak da nakledilir. Muaviye'nin, Şam valisi olduğu sırada, gümüş bir kabın, gümüş para olan dirhemle tartılmadan mübadele edildiğini gören sahabeden Ubade İbn Sarnit

6 Bakara, 2/278-280. 7Müslim, Müsakat, 81; Ebu Davfrd, Büyfr', 18; A. İbn Hanbel, V, 314, 320. B Tirmizi, Büyfr', 23. 9Müslim, Müsakat, 17.

Page 5: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

206 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE fİNANS YÖNTEMLERİ

(r.a.) buna itiraz etmiş ve yukandaki alh maddenin zikredildiği hadisi rivayet ederek muameleyi bozdurmuştur.IO

Hz. Ömer'in, albn ve gümüş parayı birbiriyle mübadele etmek için o günün kuru üzerinde aniaşan Malik İbn Evs ile Talha İbn Ubeydillah'ın alış­verişine müdahale ettiği nakledilir. Çünkü Talha, değişimini yaphğı paranın bedelini peşin değil, birkaç saat gecikmeli olarak teslim edebileceğini söyle­mişti. Bu olayla ilgili olarak Hz. Ömer şöyle demiştir: "İki cins parayı mübadele ederken, alıcı bedeli almak üzere, senden eve girip çıkıncaya kadar izin istese bile izin verme. Çünkü sizin için "rama" dan yani faize düşmeniz­den korkuyorum."ıı

Günümüzde albn veya döviz satışlarında günde bir kaç kez değişen kur fiyatları yüzünden, böyle bir vadenin taraflardan birisi için haksız kazan­ca yol açabildiği sıkça görülmektedir. Bu yüzden albn, gümüş veya döviz satışlarının peşin yapılması gereklidir. Veresiye sahş yapıldığı takdirde, vade farkı eklenınese bile nesie ribasına düşülmüş olur.

Cins birliği olan mallar arasındaki mübadele konusunda Bilal el­Habeşi'den (r.a.) şu olay nakledilir: Bilal'in, Allah'ın elçisine ikram etmek üzere iki ölçek adi hurmayı, bir ölçek kaliteli hurma ile değişim yaplığını ha­ber alan Hz. Peygamber: "V ah vah ribanm ta kendisi. Bunu böyle yapma, fakat hurma satın almak istersen, kendi,hurmanı sat, onun sahş bed~li ile iste­diğin hurmayı sabn al,"ız

Kur'an-ı Kerim'de sözü edilen riba ile ilgili olarak İbn Rüşd (ö.520/ 1126) şöyle der: "Cahiliye ribası, üzerinde ittifak edilen riba çeşidi olup yasak­lanmıştır. Onlar fazlasını almak üzere ödünç verirler ve vade tanırlardı. Bu işlem şöyle oluyordu; borçlu alacaklıya, "bana vade tanı, ben de sana olan borcumu arthrayım" diyordu. İşte Hz. Peygamber'in Veda haccındaki sözle­rinde kastettiği riba çeşidi budur."I3

Riba yasağının illet ve hikıneti, zayıf dururnda olan borçluyu korumak ve haksız kazanca engel olmaktır. Darda olanın ribaya razı olması ancak "irade fesadı sonucu" olur. Bu da faiz anlaşmasını, serbest iradeyle yapılan

ıoMüslim, Müsakat, 80; İbnMace, Mukaddime, 2. 11 Buhar!, Büyı1', 76; Miilik, el-Muvatta', Büyü, 33. 12 Buhan, Vekille, 11.

13 İbn Rüşd, Bidiiyetü'l-Müctehid, II, 111.

Page 6: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 207

"sabm akdi"nden ayırır. Kur'an'da riba ile sabm akdinin farklı akitler oldu­ğunun bildirilmesi irade fesadı yüzünden olmalıdır.

II- Osmanlı Devleti Uygulamasında Para Vakıflan

A) Para Vakıfları ve Kredi Kullandırma Yöntemleri:

Vakıf, belli bir gayenin gerçekleşmesi için menkul veya gayr-i menkUl malın kendisinin veya gelirinin bir hayır amacına tahsisidir. Vakfiye ise, vak­fın kuruluş gayesini, vakfedilen malların dökümünü ve bunların işletilme .şeklini, vakfın gelirlerinin sarf yerlerini gösteren ve hakim kararıyla tescil edilen bir vesikadır. Osmanlı Devleti döneminde vakfiyeler, İslam'a uygunlu­ğu denetlenip, kadı siciline kaydedildikten sonra kesinleşirdi.I4

Vakıflarda "ebedllik" niteliği arandığı için, nakit paranın vakfedilip edi­lerneyeceği uzun süre tartışılınış, Şeyhu'l-İslam Ebı1ssuı1d Efendi'nin (ö.982/1574) "nakit para vakfında, maıın cinsinin (mislin) devamı, kendisinin (aynın) devaını hükınündedir" fetvası ile para vakıflarının önü açılmıştır.

Osmanlılarda ilk bilinen para vakfı, Fatih Sultan Mehmed'in (ö.886/1481), geliri yeniçeri ocaklarına verilen etierin sübvansiyonunda kulla­nılmak üzere vakfettiği 24.000 altın tutarındaki vakıftır. 15 İstanbul'da Fatih'ten itibaren, 1456-1551 yılları arasında 1161 para vakfı vardı.ı6

Yine İstanbul'un et ihtiyacı için Kanı1nl Sultan Süleyman (ö.974/1566) kendinden önce bu amaçla tesis edilen para vakıflarını birleştirerek, 698 bin akçelik bir vakıf oluşturmuştuP Bu paralar İstanbul kasapiarına kredi olarak veriliyordu. Para vakıfları o kadar gelişmişti ki, bunları "Vakıf bankalar" ola­rak isimlendirrnek mümkündür.

Para vakıflarında toplanan fonlar, vakfiyelerindeki şartlara göre işletil­mesi gerekiyordu. Fonların işletilmesinde kullanılan baŞlıca yöntemler şun­lardır: .

Karz (ödünç vermek), Mudarabe (emek sermaye ortaklığı), Murabaha (vakıf para ile peşin mal alıp vadeli satmak yoluyla kar elde etmek) ve Bidaa

14 Ömer Hilmi, Ahkfimü'l-Evkiif, İstanbul1307/1889; Özcan, Tahsin, Osmanlı Para Vakıfla­rı Kanuni Dönemi Üskiidar Örneği, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2003. 1s Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları, I, 254. 16 Barkan-Ayverdi, İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri (H.953/M.1546), 1970. 17 Alhnay, A. Refik, 16. Asır İstanbul Hayatı, İstanbul1935, s. 87.

Page 7: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

208 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

(vakıf parayı hayır amacıyla işletip kfuın tamamını vakfa vermek). Bunlardan en çok kullanılan yöntem "Murabaha" drr.

Tarihi süreçte, para vakıflarından kredi kullanan kimi girişiınciler, ker­van ve gemilerle uzak ülkelere giden ve karlı ticaret yapan büyük tüccarlardı. Bunlar elde ettikleri kardan sermaye sahiplerine pay veriyorlardı.18

15nci yüzyıldan itibaren önemli bir finans kaynağı olan para vakıfları­nın, diğer vakıflar içindeki gelişme süreci şöyledir:t9

Tarih Adet

1456-1494 41 1495-1519 244 1520-1546 653

Toplam nakit (akçe)

728.600 3.594.125

13.253.736

Nisbet

%3 %19 %56

Nakit

%56 %16

.%61

Bu resmi kayıtlara göre 1456-1546 arası 90 yıllık dönemde vakfedilen nakit para toplamı 18 milyon akçeye ulaşmaktadır. Bunların diğer vakıf çeşit­lerine göre yüzde ortalaması ise, vakıf sayısı içinde %26, toplam nakit değerler içinde ise %44,3'tür.

Aynı döneme ait, 933/1527 yılı Osmanlı Devleti vergi gelir toplamı 537 milyon 927 bin akçe kadardır. Bundan eyaletlere, has, tırnar ve zeamet teşki­latlarına verilen paylar düşüldükten sonra, merkezde toplanan bütçe gelirle­rinin %12 kadarını, vakıf paralarının oluşturduğu görülür.20

Para vakıfları Osmanlı'nın son dönemlerine kadar önemini korumuş­tur. Nitekim. 18 ve 19ncu yüzyıllarda kurulan vakıflar üzerinde yapılan ince­lemelerden, 18nci yüzyıl vakıflarının %31,7' sinin, 19ncu yüzyıl vakıflarının ise %56,8'inin para vakıfları olduğu tespit edilmiştir.21

Osmanlı Devleti'nde son yüzyıla kadar tedavülde altın veya gümüş pa­rarun kullanılması, enflasyonun çok düşük seyretmesine neden olmuştur.

18 İnalcık, Halil, The Otoman Empire, The Classial A.g.e 1300-1600, London 1673, s. 162, 319. 19 Barkan-Ayverdi, a.g.e, s. XXX-XXXI. 20 Barkan-Meriçli, Hudavendigar Livası Tahrir Defteri, I, 5; Döndüren, Hamdi, Günümüzde VakıfMes'eleleri, İstanbul1998, s. 97. 21 Yediyıldız, Bahaeddin, "XVIII. Asır Türk Vakıflannın İktisadi Boyutu" V D., XVIII, 5-41; Öztürk, Nazif, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, TDV Yayını, An­kara 1995, s. 138.

Page 8: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASAGI VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 209

Çünkü maden değeri ile piyasada dolaşan para sisteminde enflasyon yoktur.22

Paradaki değer kaybı günümüze oranla asırlara göre hesaplandığında çok düşüktür. Mesela ilk Osmanlı akçesinin basıldığı 1326 M. yılından 1740 yılına kadar 414 yıllık süre içinde değer kayıp oranı %84,3 idi. Buna göre yıllık orta­lama değer kaybı %0.24'te kalrnıştır.23

Vakıf paraların ekonomide bir istikrar unsuru olması, bunların vakıf mütevellileri tarafından standart ölçülerde işletilmesi ile yakından ilişkilidir. Şöyle ki:

İslam kültüründe vakıflara, yetirnlere ve karnuya ait bütün mal ve nakit para varlıkları rayiç piyasa fiyatları ölçü alınarak yönetilir. Bunların satımı veya kiraya verilmesi durumunda fahiş gabin (aşırı aldanrna) ölçüsünde ucu­za verilmesi, satım veya kira akdini geçersiz kılar. Gerektiğinde: bunları yöne­ten mütevelli, veli veya kayyım, ortaya çıkan zararı tazrnin etmekle yükümlü olur.24 ·

İlk olarak Belh fakihlerinden Nusayr b. Yahya (ö. 268/881), rayiç piyasa fiyatlarının dışına çıkmayı ifade eden "fahiş gabin" ölçillerini, gayr-i menkilllerde %20, hayvanlarda %10 ve menkul mallarda %5 olarak tespit etmiştir. Osmanlı Devleti piyasasında yüzyıllarca ölçü alınan bu miktarlar, 1876 tarihli Mecelle'nin 165nci maddesi ile kanunlaştırılrnıştır.25

Osmanlı ekonomik yapısında hakim olan bu fiyat standartlarının, para vakıflarniın "Vakfiye"lerinde de standart ölçülere bağlandığı görülür.

Aşağıda vereceğimiz iki vakfiye örneği bu standartlığa işaret eder:

a) 1517 M. tarihli, II. Bayezid'in oğlu Şehinşah'ın oğlu Mehrned'in karı-, sına ait, 91.000 gümüş dirhemlik paranın vakfiyesinde işletilrne şekli şöyle ·. belirlenmiştir: "Yukarıda adı geçen vakfedici kadın, miktarı belirtilen 91.000 gümüş dirhemin, ne eksik ne de fazla olmamak üzere, yılda her 10 dirheme,

22 Tabakoğlu, Ahmet, "İslam Dünyası'nda Para ve Bankacılık Tecrübesi", İslam Dünya­sı'nda Para ve Bankacılık Tecrübesi, Albaraka Türk Yayını-17, İstanbul2000, s.153. 23 Tabakoğlu, Ahmet, "Osmanlı İktisat Tarihinde Enflasyon Mes'elesi (1300-1750)", M.Ü.İ ve İ.B.F. Dergisi, Sy. II, İstanbul 1985, s. 245. Bir başka hesaba göre 1326-1755 arasında 429 yılda akçenin değer kaybı %91.3, yıllık ortalama değer kaybı yine %0.2'dir. 24 krş. En'fun, 6/152; İsra, 17/34. 25 Ali Haydar, Duraru'l-Hukkam, İstanbu11330 H., I, 165, 166.

Page 9: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

210 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

1,25 dirhem (yıllık %12,5) hesabı üzere, faiz (riba) ve faiz şüphesinden uzak bir şekilde, İslam'a uygun bir muamele (muamele-i şer'iyye) ve günlük rayiç bedeller (murabaha-i mer'iyye) uygulanarak, kar (rıbh) getirecek şekilde işle­tilmesini şart koştu. Bu muamele sağlam rehin veya varlıklı kefil güvencesi ile güçlendirilir." 26

Bu vakfiyeye göre, vakfın konusu olan para fonu, yıllık %12,5 karla işle­tilecektir. Mesela, İstanbul kasapları için hayvan yetiştiricilerinden peşin pa­rayla satın alınacak hayvanlar, %12,5 yıllık karla kasaplara satılacak, kasaplar ödemeyi para vakfına bir yıl sonra yapacakhr. Bunun, günümüz faizsiz ban­kalarında uygulanmakta olan "Murabaha" dan ibaret olduğunda şüphe yok­tur.

Osmanlı dönemi fıkıh literatürü ve para vakfı vaktiyeleri incelendiğin­de, bu çeşit vakıflara ait anaparanın; Karz-ı hasen (ödünç verme), Mudarabe (emek-sermaye ortaklığı yoluyla işletme), Müşareke (sermaye ortaklığı),

Murabaha (malı peşin fiyatla satın alıp yıllık belli karla alıcıya devretme), Bidaa (vakıf parayı Allah rızası için meccanen işletip karın ve anaparanın tamamını vakfa verme), veya bey' bi'l-vefa (mülkiyeti muhafaza kayıtlı geçici sahş) yöntemlerinden birisiyle veya birkaçı ile işletildiği görülür. Böyle bir kredi kullanımı sonucunda elde edilecek gelir, vakfın hayır ellietine harcanır.

b) Kanfuı.i Sultan Süleyman, çeşitli para vakıflarını birleştirerek oluş-' turduğu 698.000 akçelik vakıf paranın "Murabaha" yoluyla işletilmesini ve

elde edilecek karın (rıbh) İstanbul kasapiarına sermaye olarak kullandırılına­sını şart koşmuşturP

Bu uygulamalara göre, vakıf paraların Murabaha yoluyla yıllık %10-15 arası karlarla işletilerek, bir çeşit bankacılık faaliyeti sürdürülmüştür. Ancak para vakıflarının arka planında, "Murabaha" yöntemi görülür.

Üsküdar vakıflarında 1198 hicri tarihine göre 65 para vakfının %57'sinde %15, %21.5'unda %12.5, %18.5'unda %10, %1.5'unda %12 oranında yıllık kar uygulandığı tesbit edilmiştir.

27 Altınay, A.Refik, a.g.e, s. 87.

Page 10: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SACLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 211

Yine aynı 65 para vakfının %49'unun bey bi'l-istiğla.l, %40.5'unun muamele-i şer'iyye, %3.6'sırun ferağ bi'l-istiğlru işlemiyle finansman kullan­dırması, mudarabe ve bidaa muamelelerine hiç rastlanmaması dikkat çekici­dir. Diğer yandan işletilen toplam sermayenin %4.8'ini vakıf mütevellileri kullanmıştır .ıs

Yıllık olarak eklenen bu fazlalığı faiz olarak değerlendirenler de olmuş­tur. Ömer Lütfü Barkan ve John E. Mandaville bunlar arasındadır.29

B) Günümüz Faizsiz Bankacılığı ve Murabaha Yöntemi:

Günümüz, faizsiz katılım bankaları büyük ölçüde Murabaha yön~emini kullandıkları ve klasik bankaların faiz oranlarına yakın kar payı verdikleri için, bu itharn onlara da yapılmaktadır. Bu yüzden, onların Mudarabe, Muşareke ve risk sermayesi gibi daha karlı alanlara yönelmesi beklenir.

Uygulanan murabahada İslami ölçillerin gözetilmesi gerekir. Bu da fi­nans kurumu ile vadeli mal alımı yapacak kimse arasındaki "muamele-i şer'iyye"nin şu nitelikleri taşımasını gerekli kılar.

a) Finans kurumuna bir malı peşin bedelle almasını emreden kişi, bu malı vadeli olarak satın alma vaadini de yapmaktadır.

b) Malı peşin bedelle satın alan finans kurumu, mal müşteriye teslim edilineeye kadar olan hasar riskini, teslimden sonra da malın iadesini gerekti­recek nitelikteki ayıp riskini üstlenınelidir.

c) Malı alım vaadinde bulunan müşteri, ön anlaşması yapılan vadeli fi­yat üzerinden malı teslim almalıdır.

İslam Konferansı Teşkilalı İslam Fıkıh Akademisi'nin 10-15 Aralık 1988'de Kuveyt'te yapbğı beşinci dönem toplanbsında aldığı 2 ve 3 nolu kara­rında da aynı esasları.ölçü aldığı görülür:

Akademi'nin "Vaadin bağlayıcılığı ve alımı emredene murabahalı sa­bm" başlıklı kararı şöyledir:

28 Kaya, Süleyman, "XVIII. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Kredi Temin Yöntemleri", Tarihten Günümüze Kredi ve Finans Yöntemleri, Tartışmalı İlırıi ihtisas Toplanh Bildiri. Üsküdar Vakıflan 525 nolu defter 2b-l' den naklen. 29 Barkan-Meriçli, a.g.e, I, 129 vd.; Murat Çizakça, Para Vakıjlan, İstanbul1993, s. 69.

Page 11: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

212 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

1) Alımı emredene ınınabahalı sabm, emredilenin mülkiyetine geçmiş ve şer' an aranan kabz şarh gerçekleşmiş bulunan bir mal üzerinde yapılmışsa, teslimden önce telef olma sorumluluğu (hasar) ve teslimden sonra gizli ayıp ve benzeri iade sebeplerinden dolayı iadenin hukUki sonutP-arı emredilene ait olduğu, satırnın diğer şer'i şartlarını haiz ve engellerinden de arındırılmış bulunduğu sürece caiz bir akittir.

2) Vaad (emreden veya emredilenden tek taraflı olarak sadır olan beyan), bir özür olmadığı sürece vaatte bulunanı diyaneten bağlar. Vaat, bir sebebe bağlanmış ve kendisine vaat edilen vaat sonucu bir külfete girmişse, kazaen de bağlayıcı olur. Bu durumda bağlayıcılığın hükmü, ya vaadin aynen ifası, ya da vaadi özürsüz olarak ifa etmeme sebebiyle fiilen meydana gelen zararın tazmin edilmesidir.

3) Her iki tarafa veya taraflardan yalnız birine muhayyerlik tanınması şarhyla ınınabahalı sabmda (iki taraftan sadır olan) karşılıklı vaatleş;me

cmdir. Eğer muhayyerlik bulunmuyarsa caiz değildir. Çürıkü ınınabahalı sabmda bağlayıcı vaatleşme aynen sabm akdine benzer. Bu durumda ise, -Hz. Peygamber'in, kişinin yanında olmayanı satmasına ilişkin yasağına aykırılık taşımaması için- sahcının mebie malik olması şarh aranır.

Meclis, İslam bankalarının çoğunun daha çok "alımı emredene ınınabahalı sabm yoluyla finans sağlamaya yöneldiğini göz önünde bulundu­rarak şu tavsiyelerde bulunmaktadır:

1) Bütün.İslam bankalarının, çeşitli iktisadi kalkınma yöntemlerini izle­yerek, özellikle sınru veya ticari projeleri özel çabalarla veya başkalarıyla muşareke ve mudarabe ilişkisine girmek sfuetiyle inşa ederek faaliyetlerini genişletmesi.

2) ll Alımı emredene ınınabahalı sabm11 şeklinin uygulanmasına ve uy­gulamada bir aksaklığın meydana gelmesini önleyecek ve İslam hukukunun genel veya "alımı emredene ınınabahalı sahın11 a mahsus hükümlerinin dikka­te alınınasma yardımcı olacak esasların belidenebilmesi için 11 alımı emreden e ınınabahalı sabm"a ilişkin tatbikatm İslam bankalarınca incelenmesi önerilir. Doğruyu en iyi bilen Allah'hr."

Page 12: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 213

m- Osmanlı Devleti'nin İç Borçlanma Yoluyla Finansman Sağ­lama Yöntemleri

A) İltizam Sistemi: Arapça "iftial" vezninde bir mastar olup, sözlükte, devlet gelirlerinden birinin toplarunasım üzerine alma anlamlarına gelir. Bir terirn olarak; kanunlarla belirlenen vergilerin yükümlülerden toplanması ve devlet hazinesine aktarılmasım ifade eder.

Fatih döneminde, tırnar sistemi dışında kalan top~akların vergilerini toplamak için getirilen düz~nlemeye "İltizarn Sistemi" denilmiştir. Vergi bi­rimi olan belirli bir mukataa'yı, açık artırma ile tespit edilen ve bir bölümü peşin ödenen (mu'accele) bedel karşılığında alan kimseye "mülteziın" denir.

Mülteziınler, iltizarnla aldıkları yerlerin vergilerini peşin olarak devlete öderler, sonra da gidip o bölgenin (vergi birimi olan mukataa'nın) vergilerini toplarlardı. Topladıkları bu vergilere kendi karlarım da eklerlerdi. Millteziın­ler aynı zamanda, illizamlarının üzerindeki insanları ve bölgeyi yöneten kişi­lerdi.

Milltezimler devlet otoritesinin zayıfladığı döneınierde halktan, devlete verdiklerinin iki katına kadar fazla vergi almaya başladılar. Bu vergi yükünü kaldıramayan halk, topraklarım satmak veya terk etmek zorunda kaldı. 1839 Tanzimat Fermanı ile kaldırılan bu sistem, daha sonra 1855'te yeniden uygu­lamaya konulmuş, ancak 1864 "Vilayet Nizarnnarnesi" çıkarıldıktan sonra tamamen kaldırılrnıştır.3o

İltizarn sisteminin, kamunun iç borçlaruna ihtiyacı yüzünden ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Vergi miktarlarım kamunun belirlediği miktarlar üze­rinden toplama işini özel sektöre açık artırma ile devretmek, vergiyi bir çeşit fasonolarak toplatma anlamına geliyor. Devlet toplama maliyetini düşürmek amacıyla böyle bir tasarrufta her zaman bulunabilir. Günümüzde kamu gö­revlileri yoluyla pahalıya mal olan yol, köprü, baraj, hava alanı gibi tesislerin, yemek ve ternizlik işi ve benzeri hizmetlerin özel sektöre daha ucuz maliyetle ve daha kaliteli olarak yaptırıldığı bilinmektedir. Osmanlı Devleti'nin beş asır önce böyle bir uygularnayı yapabilmiş olması önemlidir. Üstelik peşin alınan bedellerle kamunun ihtiyaçlarını biran önce karşılaması, kalkımnayı hızlandı-

30 Bkz., Pakalın, M. Zeki, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, "İltizam, Mültezim" mad. ; Çizakça, Murat, Osmanlı İmparatorluğunda İç Borçlanmanın Evrimi (15-19. yıj.); (www.kariyer.net).

Page 13: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

214 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

ran bir yöntem olarak görülebilir. Günümüzde pek çok hizmetlerin günler, hatta haftalar öncesinden peşin ödenen bedellerle, kimi zaman erken ödeme indirimleriyle kamuya kredi imkanlan sağladığı bilinmektedir.

B) Milikane Sistemi:

İltizam sisteminde karşılaşılan birtakım sakıncaları ortadan kaldırmak amacıyla 1695 yılında çıkarılan bir Fermanla "Malikane Sistemi" yürürlüğe konulmuştur. Malikaneyi iltizamdan ayıran en belirgin fark, vergi toplama yetkisinin birkaç yılla sınırlı olmaması ve buna sahip olan kişinin ölümüne kadar devam etmesiydi. Ancak bundan sonra malikane (mahlCıl olarak) ka­muya döner ve yeni isteklisine yine açık artırma ile verilirdi.

Malikane sisteminde girişimci iki ödeme yapmak zorunda idi. Biri bir kereye mahsus oldukça yüksek meblağlara varabilen peşin (mu' accele) öde­meydi. İkincisi ise, daha mütevazi bir meblağ olup, her yıl yapılmaktaydı. Böylece sistem, hem devletin acil para ihtiyacını, hem de yıllık olağan giderle­rini finanse etmek amacını güdüyordu. Peşin meblağlar yine daha önceki iltizamda olduğu gibi açık artırma ile tespit ediliyordu. Sahşa başlama fiyah olarak girişimeiye getireceği karm 2-10 kah arasmda bir rakam alınmaktaydı. Müeccele adıyla da her yıl belli bir meblağ ödenıneye devam ediliyordu.

Malikane sahibi bu hakkını ömrü içinde başkasına satarsa, devlet ilk peşin ödenen meblağın %10'u kadar blı- vergi alıyordu. Malikane sözleşmesi kişinin ölümü ile sona eriyor, bu hak mirasçılara geçmiyor, yeniden ihaleye çıkarılıyordu.

Sistem ilk konulduğu 1695'ten hemen 80 yıl sonra, Osmarılı finans sis­temine hakim olmuş ve bu süre içinde sağlamış olduğu toplam gelirler yüzde 1400 oranında arhş göstermiştir.

Malikane siste!Ifinde mu' accele miktarının giderek artması sebebiyle, girişimcilerin arhk açık arhrınalara ortaklıklar halinde girdikleri görülür. Di­ğer yandan malikfuıeyi başkasına devretmede, genç yaştakilerin tercih edil­mesi yüzünden, vergi birimi olan mukataa uzun süre devlete geri dönmüyor ve yeniden ihaleye çıkarılamaması kamu gelirlerini olumsuz etkiliyordu.

Mısır yöresinde ilk malikane uygulamasını başlatan fermanın altmda imzası bulunan Şeyhillislam Mehmed Sadık Efendi, sistemin meşrUiyetini

Page 14: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 215

"Mü'minlerin güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir" hadisine dayan­dırmışb.r.31

C)Esham:

1768-1774 Rus savaşı sonunda imzalanan Küçük Kaynarca anlaşması, Osmanlı Devleti'ni mall krize sakmuş ve devlet eshfun uygulamasına geçmiş­tir. Buna göre bazı vergi birimlerine (mukataalar) ait yıllık gelirin belli bir bölümü, sehimler halinde özel şahıslara, belli bir peşin_meblağ (mu' accele) karşılığında, kayd-ı hayat şarhyla sahlmaya başlandı. Bunun malikaneden farkı, malikane tek girişimeiye veya ortaklık kuran girişimcilere sahlırken, malikanenin bir bölümü hisse senedierine bölünerek, günümüzdeki anonim şirketlerin piyasaya hisse senedi arzı gibi özel şahıslara ömür boyu sahlması­dır. Burada yapılan, yıllık karın hisselere ayrılması ve bu hisselerin malikane sahşı gibi peşin bir bedelle (mu'accele) ömür boyu sahlmasıdır.

Esham sisteminde mukataa arhk malikanedeki gibi şahısça değil, dev­letçe yönetiliyordu. Buna göre eshfun, mall sitemde bir "devletleştirme" ola­rak nitelenebilir. Devlet, mukataadan elde ettiği geliri hisselere bölüp peşin bedelle ömür boyu sahyordu.

Hisselerin genç kimselere kayd-ı hayatla sahlması sistemi olumsuz etki­lemiştir. Bu yönüyle "Devlet Tahvili"ne benzetilebilir.

Bu sakıncalara rağmen eshfun sisteminin, 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren giderek yaygınlaşbğı, malikane sisteminin ise buna paralel olarak ortadan kalkhğı görülür. 32

Günümüzde kamunun, belli bir devlet iktisadi işletmesinin reel gelirini baz alarak çıkardığı "Gelire Endeksli Senedler"in tarihte uygulanan eshfun sitemine benzediğini söyleyebiliriz.

Sonuç olarak devlet, mall krize girdiği dön~mlerde veya toplumun re­fahını sağlamak amaoyla kalkınmayı hızlandırmak üzere, zaman zaman fi­nansman ihtiyacı duyar. Bunu bir takım gelir kaynaklarını kiraya vererek veya süreli veya süresiz olarak işletme hakkını satma yoluna gidebilir. İltizam, malikane, icareteyn ve eshfun gibi adlarla tarihte uygulanan kredi yöntemle-

31 Özvar, Osmanlı Maliyesinde Mô.likfine Uygulaması, s. 38, 51. 32 Bkz., Çizakça, Murat, Osmanlı İmparatorluğunda İç Borçlanmanın Evrimi (15-19. yy.); Genç, Mehmet, "Eshfun" mad. DİA.; (www.kariyer.net).

Page 15: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

216 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

rini, devletin bir vergi birimini veya gelir getiren ekonomik bir işletmesini "kira, sabş veya hizmet bedeli karşılığında" devir ve temlik etmesi olarak değerlendirmek mümkündür. Bunlar hüküm bakımından birbirinin benzeri örfi uygulamalardır.

İlıaleler büyük ölçüde, mülkiyeti devlete ait olan miri arazi işletmeleri­nin gelirleri üzerinde yapılınıştır. Burada üretimin artması hak sahiplerinin hakkını da artıracağı için, verimli bir üretime teşvik vardır. Mevsim şartlarının kötü gitmesiyle de tarafların geliri azalabilecektir. Burada iltizam veya malikane sahibinin kfumın "girişimcilik karı" olduğunu kabul etmek gerekir. Girişimcilikte de her zaman zarar riski olabilecektir. Ancak devlet teşvik ama­cıyla, bir takım girişimcilerin zarar riskini üstlenebilir. Günümüzde afet bölge­leri için sigorta havuzu oluşturulması veya üretici zararının devlet tarafından karşılanması buna örnek verilebilir.

IV- Bey'bi'l-Vefa Yoluyla Finansman Kullanımı

Günümüz beşeri hukuklarında yer alan "mülkiyeti muhafaza kaydı ile sabş" çeşidi bir çeşit ipotek olup, daha çok taksitle mal sahşlarında, sahş bede­lini teminat alhna almak amacıyla uygulanmaktadır. Borç ödenince, mal üze­rindeki ipotek kalkar ve malın mülkiyeti ilk sahibinin üzerinde devam eder.33

Borcun tamamı ödenineeye kadar1 ipotekli mal üzeri;nde salıcı asli, alıcı fer'i zilyed durumundadır. Bunuİl bir sonucu olarak, şart yerine gelmeden malda yapılacak temliki her tasarruf geçersiz sayılır. Bu konuda kötü niyetli üçüncü kişilerin hakkı da korunınaz.34

Tarihte doğu İslam toplumlarında, faizsiz kredi temini için başvurulan "bey' bi'l-vefa" işlemi de, sözünü ettiğimiz bu ipotek çeşidine benzer ve fıkıh­taki "rehin" işleminden başka bir şey değildir. Bu yöntem, XV. miladi yüzyıl­dan itibaren kullanılınış ve örf haline gelmiştir.

Tarihte ilk olarak Şeyh Bedruddin Mahmud (ö.823/l420) Ciimi'u'l­FusuleıJn adlı eseriİıin 18nci faslında, Necmuddin Ömer bin Muhammed en­Nesefi'nin Fetva'sından naklen şunları kaydeder: "Zamanımızda halkın

faizden korunmak için yaygın olarak kullandıkları ve adına bey' bi'l-vefa

33 Ekemen, Nafiz Zeki, Mülkiyeti Muhafaza Mukavelesi, İstanbul Barosu Mecmuası, 1964, s. 339 vd. :ı.ı Türk MK. 901; TBK. 150/3.

Page 16: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 217

dedikleri muamele, gerçekte rehinden (ipotek) başka bir şey değildir. Çünkü bu işlemde, alıcı mala malik olamaz ve mal sahibi.nin izni olmadan da ondan yararlanamaz. Maldan izinsiz yararlanır ve malı telef ederse tazmin etmesi gerekir. Eğeripotekli mal telef olursa borç düşer. Bize göre bununla rehinin (ipotek) hükmü ar~sında hiçbir fark yoktur. Akdi yapanlar omı. satış deseler bile bu, teamill (örf) hiline gelmiş rehindir ve burada amaç, alacağı teminat altına almaktır."35

Bey' bi'l-vefa sözleşmesinde, alıcı akit süresince mala malik olamaz. Sa­hcı, süre dolmadan her an borcunu ödeyip malı geri isteyebilir. Ancak bu şekilde ipotekli bir malı, ne salıcı ne de alıcı diğeri.nin izni olmadıkça başkası­na satamaz. Bu hak mirasçılarada geçer.

İslam fıkhına göre, rehnedilen (ipotekli) bir maldan, sahibi.nin izni bu­lununca ipotekettiren kimse yararlanabilir. Böyle bir yerde kendisi oturabilir, ticaret yapabilir ya da kiraya verip kira bedelini alabilir.

Mecelle'yi şerh eden Ali Haydar Efendi (ö.l355/1936) bu konuda şöyle der: Bey' bi'l-vefa yoluyla satılan bir gayr-i menkiüün gelirinden bir bölümü, alıcıya ait olmak üzere şart kılınsa, bu şarta uyulması gerekir. Çünkü Mecel­le'nin 83ncü maddesinde, "İmkan ölçüsünde yasalara uygun bulunan (legal) şarta uymak gerekir" hükmü yer alır.36

Son dönem İslam bilginlerinden Ömer Nasuhi Bilmen'in konu ile ilgili tespiti şöyledir: İslam bilginlerinin çoğıınluğu, millkiyeti muhafaza kaydıyla salışı (bey'bi'l-vefa) rehin (ipotek) olarak kabul eder. Mal sahibi.nin izni olun­ca, alıcı malın gelirinden yararlanabilir.37 Mesela, bir milyon lira kredi ihtiyacı olan bir kimse, aylık on bin lira kira geliri olan bir iş yerini iki yıl süreli "bey' bi'l-vefa" anlaşması ile krediyi veren kişi veya kuruluşa devretse, tapuya ko­yacağı "millkiyeti iki yıl süreyle muhafaza şarhyla sahş" (ipotek) gereği, kira bedelini alma hakkını elde eder. Süresi içinde kredi iade edilirse, iş yerinin millkiyeti milikine döner. Aksi halde kredi zamanında geri dönınezse, söz­leşme gereği krediyi ~eren mala sahip olur.

35 Ali Efendi, Fetiivii, İstanbul1311 H. I, 300, Madde, 398. 36 Ali Haydar, a.g.e, I, 666, 667; Mecelle, Madde, 396, 398. 37 Bilmen, Ö. Nasuhi, Hukuk-ı İsliimiyıje Kamusu, İstanbul1967, VI, 127, 128.

Page 17: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

218 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

Bu işlernde kredi verenin, ipotekli yerden yararlanamama riski de var­dır. Gayr-i menkulün boş kalması, tarım arazilerinden ürün alınamaması gibi riskler bunlar arasında sayılabilir.3S

Yukarıdaki örnekte krediyi alan, kendine ait ipotekli gayr-i menkillü kullanmaya devam edecekse "kiracı" sıfahyla yararlanır. Bu durumda krediyi verene rayiç fiyat üzerinden kira bedeli ödemesi gerekir. Fıkıhta bu son işleme "Bey' bi'l-istiğlai" denilmiştir.39

Bu duruma göre kredi alacaklısı, şart konulmuşsa, ipotekli yerden ya­rarlanabilir. İpotekli yerin kira gelirini almak da yararlanma kapsamına gi­rer.40

V- Karz-ı Hasen

Karz sözlükte borç, ödünç demektir. Kur' an' da faizsiz ve menfaatsiz verilen ödünç para için "karz-ı hasen" ifadesi kullanılır. Bir kimsenin para ya da misli bir malını daha sonra ınislini almak üzere bir şahsa vermesine karz veya ikraz denir. Ödünç verene "mukriz", ödünç alana "müstakriz" ve ödünç almaya "iktikraz" denir. Bir kimsenin kfum tamamı kendisine ait olmak üzere başkasına sermaye vermesine "ibda"', verilen sermayeye ise ''bidaa" denir. Karzda yararlanma ve kar ödünç alana, bidaa' da ise ödünç verene aittir. Bidaa yoluyla ticaret, tasarruf sahibine yardirp, iyilik ve hayır amacıyla yapılır.

islam' da kısa vadeli ve küçük kredileri, karz-ı hasen yoluyla temin et­mek mü:mküiı.dür. Daha çok ticari olmayan ihtiyaçlar, dar ve sabit gelirillerin kısa süreli nakit ihtiyaçları ve yine ticaretle uğraşanların geçici ve kısa süreli ekonomik finansınanları bu yolla karşılanabilir.

Kur'an-ı Kerlın'de alh kadar ayette ihtiyaç sahiplerine karz-ı hasenle destek verenler, "Allah'a ödünç verenler" olarak nitelendirilmiş ve kat kat ecir alacakları vurgulanmıştır.4ı Hz. Peygamber de, Mirac gecesinde Cennet kapı­sında şu yazıyı gördüğünü bildirmiştir: "Sadaka için 10 kat, karz için ise 18 kat ecir vardır. Dedim ki: Ey Cibrfl! Karz, niçin sadakadan üstündür? Dedi: Çünkü di-

38 Ali Haydar, a.g.e, I, 664, 655, 666. 39 Ali Haydar, a.g.e, I, 664, 655, 666; Mecelle, Madde, 119, 397. krş. İbn Rüşd, Bidnye, Mısır, t.y., II, 123, 124; Bilmen, a.g.e, VI, 47, 48. 4o Ali Efendi, Fetava, I, 300-3002. 41 Bkz., Bakara, 2/245; Maide, 5/12; Hadid, 57/11, 18; Tegabün, 64/17; Müzzemmil, 73/20.

Page 18: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SACLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 219

Zenci ya da karşılıksız yardım isteı;en, çoğu zaman yanında mal varken ister, karz talebinde bulunan ise ihtiyacı sebebiyle ister. "42

İslam' da uzun vadeli ve büyük krediler için "kar ortaklığı" esası geti­rilmiştir. Çünkü karşılıklı yarar olmadan, insanların sürekli olarak birbirine yardımcı olması beklenemez. Mufavaza, inan, mudarabe, vücuh ve sanayi şirketi gibi ortaklıklar İslam' da her türlü ticari krediyi sağlamağa elverişlidir. Özellikle "mudarabe" İslam bankacılığinın da esasını teşkil eder. Mudarabe, emek-sermaye ortaklığı demektir. Bir taraf emeğini, teşe.bbüs gücünü ortaya koyar, sermaye sahipleri de finansman sağlar. Belli dönem sonlarında elde edilen kan anlaşma oranlarına göre paylaşırlar.

Hz. Ömer döneminde Basra valisi olan Ebu Musa el-Eş' an, Medine'ye göndereceği hazine parasını, halifenin iki oğluna karz-ı hasen olarak vermiş ve bununla mal alıp, Medine'de sa tabileceklerini bildirmiştir. Ancak Medi­ne'ye geldiklerinde halifenin bunu ahiili bulmaması ve karın da beytülmale teslim edilmesi gerektiğini söylemesi üzerine, yapılan müzakere sonunda, böyle bir kredinin kullanımı "mudarabe (emek-sermaye ortaklığı)" olarak değerlendirilmiş ve kar Ömer'in iki oğlu ile beytülmal arasında paylaştırılmış­tır.43

VI- OrtaklıklarYoluylaKredi Temini

Şerike veya şirket Arapça "~yr.;- ~y5; şerike-yeşraku" fiilinin mastarı olup sözlükte "ortaklık" anlamına gelir. Terirn olarak; bir şeyin birden çok kimseye aidiyeti ve o kimselerin o şey ile imtiyazı demektir.44 Şirket ortakla­rından her birine "şerlk" , "müşterik", "müşarik" denir. Şirketin sermayesi olan mala da "ortak mal, kendisinde ortaklık bulunan mal" adı verilir. Şirket­ler başlıca; mülk, akit ve ibaha kılma şirketi diye üçe ayrılır.

Mülk Şirketi: Bir malın mülk edinme yollarından biriyle birden çok kimselere ait olmasıdır. Bu ya ihtiyar! olur, bir malı birden çok kimsenin or­taklaşa alınası gibi. Ya da cebri olur, miras malı Üzerinde birden çok varmin ortak olması gibi.

Akde Dayalı Ortaklık: İki ve daha çok kimsenin bir sözleşme çerçeve­sinde, elde edecekleri karı aralarında paylaşmak üzere kurdukları ortaklıktır.

42 İbn Mace, Sadakat, 19. 43 Bkz., Miilik, el-Muvatta', Kıraz, 1. 44 Mecelle, mad. 1045.

Page 19: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

220 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ .

"İnan ve Mufavaza" diye önce iki kısma, sonra da her biri mal, iş (a'mal) ve kredi (vücuh) şirketi olmak üzere üçe ayrılır.

Mübah Malda Ortaklık (İbaha Şirketi): Mübah olan sular, hüda-yi nabit otlar, av hayvanları gibi temelde kimseye ait olmayan şeyler üzerinde el koyarak herkesin hak sahibi olması demekfu.45 Mecelle' de mübah olarak su, ot ve ateş sayılmış, bunların insanlar arasında ortak olduğu belirtilmiştir. Yer altı suları, şahsa ait olmayan kuyular, denizler ve büyük göller ortak mülk sayıl­dığı gibi, sahipsiz yerlerdeki hüda-yı nabit otlar da topluma ait sayılmıştır.46

İslam'da şirket Kitap, sünnet ve sahabe uygulamasına dayanır. Kur' an' da ortaklıktan söz eden iki ayet bulunmaktadır. Doğrudan ortaklıkla ilgili ayet şudur: "Doğrusu, ortakların çoğu birbirinin haklarına tecavüz ederler. Ancak iman eden ve iyi işler yapanlar bunun dışındadır. Bunlann sayısı ne kadar da azdır. "47 Ayette ortakların birbirine karşı haksızlık yapmalarından söz edilmesi şirketlerin en zayıf noktasına dikkat çekmek için olmalıdır. Diğer ayet, ana bir kardeşlerin miras malda eşit hakka sahip olduklarını bildirmektedir. "Eğer (ana bir) erkek veya kız kardeşlerin sayısı birden fazla ise, onlar üçte birde ortaktır­lar."4B

Ebu Hüreyre'nin naklettiği kudsi bir hadiste şöyle buyurulur: "İki ortak birbirine hıyanet etmediği sürece, üçüncüsü benim. Eğer onlar birbirine hıyanet eder­lerse, ben aralarından çekilirim."49 "Allah'ın kudret eli, ortaklar birbirine hıyanet etmediği sürece, onların üzerindedir. "so 'i Karın paylaşılması, ortakların serbestçe belirlediği şartlara göre olur. Zarara katianma ise, sermaye oranlarına göredir. "sı

Şirket ortaklarının hazırlayıp onaylayacakları, ayet ve hadislerle çeliş­meyen ana sözleşme hükümleri,.bütün ortaklar için bağlayıcı olur. Mü'minin yaptığı sözleşmelere uyması gerektiğini bildiren çeşitli ayet ve hadisler bu­lunmaktadır. Ezcümle Kur'an da şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz. "52 "Verdiğiniz sözü yerine getirin, çünkü verilen söz, so-

45 Bkz. Hammad, Nezih, İktisadi Fıkıh Terimleri, Terc. Ulusoy, Recep, İz Yayıncılık, İs­tanbul1996; Erdoğan, Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri, Ensar Neşriyat, İstanbul2005. 46 Mecelle, mad. 1234-1247. 47 sad, 38/ 24. 48 Nisa, 4/ 12. 49 Ebu Davıld, Buyıl', 26. 50 İbn Kudfune, Muğnl, V, 1. 51 Zeyla1, Nasbu'r-Riıye, ill, 475. 52 Mrude, 5/ 1.

Page 20: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 221

rumluluğu gerektirir. "53 Hz. Peygamber'in aşağıdaki hadlsi bu konuda genel bir ölçü koyar: "Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar. Ancak hararnı helfil, heliilı haram kılan şart bunun dışındadır. "54

VII- Mufavada Ortaklığı

Mufavada Arapça "favaza" fiilinden bir mastar olup sözlükte; kar orta­ğı olmak, anlaşmaya varmak için karşılıklı görüşme yapmak demektir. Bir terim olarak; ortaklar arasında hem sermayenin miktarı,-hem de kar payları eşit halde bulunup, hiçbirinin ticarete elverişli başka bir malı bulunmamak üzere akdedilen ortaklıktır.5s

Mufavada ortaklığı, kardeşler ve birbirine çok güvenen sermaye sahip­leri arasında kurulabilir. Ortaklar birbirinin hem vekili, hem de kefili duru- · mundadır. Hz. Peygamber mufavada ortaklığını teşvik etmiş ve bunda bere­ket bulunduğunu bildirmişfu.56

Müfavadada ortaklar, üçüncü kişilere verilecek zarardan bütün mal varlıkları ile sorumlu oldukları için, güçlü bir ortaklık sayılır. Bu yönüyle gü­nümüz kolektif ortaklıklarına benzer. Bu ortaklıkta mutlak eşitlik bozulursa, aşağıda açıklayacağımız "inan şirketi"ne dönüşür.

Ebu Hanife ve İmam Muhammed' e göre, böyle bir ortaklık yalnız Müs­lümanlar arasında kurulabilirken, Ebu Yusuf a göre Müslümanla gayr-i müslim arasında da caiz olur. Çünkü vekil ve kefil olma bakımından bunlar arasında eşitlik vardır.57

VIII- İnan Ortaklığı

İnan, Arapça "anne-yeunnu" fiilinden mastar olup, sözlükte yular tak­mak, yulara ip bağlamak demektir. Bir isim olarak yular ve yular ipi anlamına gelir. Terim anlamı i~e; ticaret amacıyla iki ve daha çok kimse tarafından ser­maye konularak akd edilen şirkettir. Burada sermayelerin eşit olması gerek-

53 İsra, 17/34. 54 Buhari, İcare, 14; Tirmizi, Ahkfun, 17. Hadisteki son cümle yalnız Tirmizi rivayetinde vardır.

55 Mecelle, mad. 1331. 56 Bkz., İbn Mace, Ticarat, 83. 57 Kasaru, a.g.e, VI, 60 vd.; İbn A.bidin, a.g.e, m, 369 vd.; Zeylai, TebıJin, m, 316.

Page 21: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

222 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

mediği gibi, karın da sermaye oranlarına göre paylaşılması şart değildir. An­cak bir ortağa sermaye oranının üstünde kardan pay verilecekse bu ortağın şirket işinde çalışması şarttır.ss Ortakların her durumda zarara karşı sorumlu­lukları sermaye oranlarına göre olur.s9

Burada ortaklar birbirinin yalnız vekili olup, kefili sayılmaz. Bu yüzden ticaret izni verilmiş küçük çocuk gibi, kefil olması geçerli bulunmayan kimse de inan şirketi ortağı olabilir.

İnan ortaklığı her çeşit ticaret yapmak üzere genel olabileceği gibi teks­til, demir, inşaat malzemesi, taneli bitkiler gibi belirli ticaret türünde özel de olabilir. Diğer yandan inan şirketinin Müslümanla gayr-i müsliın arasında kurulması da dlizdir. Çünkü bu ortaklıkta eşitlik şartı aranmaz.6o

İnan ortaklığı ana sözleşmesinde şirketin yönetimi, ortakların çalışma şartları, emekleri karşılığında alacakları ücret ve karın paylaşılması gibi hu­suslar belirtilir. Bunlar ortaklar için bağlayıcıdır. Hacllslerde şöyle buyurulur: "Müslümanlar kendi aralannda belirledikleri şartlara uyarlar. Ancak hararnı hel/il, hezalı haram kılan şart nıüstesniidır. "61 "Kiir, ortakların serbestçe belirlediği şartlara göre paylaşılır. Zarara katianma ise, sermaye oranlarına göre olur."62 Diğer yandan Allah'ın Rasill.ü, zarar riski üstlenilmeyen sermayenin karını almayı yasakla­mıştır.63

Ortaklıkta karm paylaşılması yüzde olarak belirlenir. Hanefi, Hanbeli ve Zeydiye mezheplerine göre, çalışan ortakların emeğinin karşılığı olarak kardan pay ·almaları asıldır. Çalışan ortaklar arasında ustalık, sanat, beceri gibi nitelik farkları, kardan emeği karşılığı verilecek payın da farklı verilmesi­ne yol açabilir.

şam, Maiiki, Zahiri ve İmfuniyye mezhepleri ile İmfun Züfer' e göre ise, inan ortaklığında kar ve zararın sermaye oranlarına göre hesaplanması gere-

ss Mecelle, mad. 1370, 1371. s9 Zeyla1, Nasbu'r-Rfi.ye, m, 475. 6o Kasfuıi, a.g.e, VI, 62; İbn Abiclirı, a.g.e, m, 373. Bkz., Döndüren, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, s. 414 vd. 61 Buhan, İcare, 14, 50; Tirmizi, Ahkam, 17; Ebu Davfıd, Akdıye, 12. 62 Zeyla1, Nasbu'r-Rfi.ye, m, 475. 63 Bkz. Ebu Davfıd, 68; Nesru, Buyfı', 71, 72, 76; İbn Mace, Ticarat, 20; Tirmizi, Buyü, 19; A. İbn Hanbel, ll, 175, 176, 205.

Page 22: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASAGI VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 223

kir. Bunun bir sonucu olarak kendi şirketinde yönetici veya işçi olarak çalışan ortakların emeğinin karşılığı maaş olarak ödenir.

Diğer yandan, kendi şirketinde çalışan ortaklara, şirket yönetiminin, yılsonu karma mahsuben avans niteliğinde düzenli maaş vermesi de müm­kündür. Ortakların sermaye karım ve buna ek olarak erneğinin karşılığıru alabilmesi, şirketin dönem sonunda kar etmesine bağlı olduğu için, aktif ça­lışmayı özendiren bir şirket yapılanmasının hedeflendiği söylenebilir. Ancak şunu da belirtelim ki, günümüz sanayi kesimindeki yaygın ticari teamill dik­kate alınarak, Hanefilerden İmam Züfer (ö. 158/ 775)'in ictihadı tercih edilmek sfuetiyle, çalışan şirket ortaklarına, erneklerinin karşılığı olarak düzenli maaş verilmesi de mümkündür. Nitekim şirketlerde karın paylaşılma şeklini belir­leyen hadisteki; "Kann paylaşılması, ortaklann serbestçe belirleı;ecekleri şartlara

göre olur"64 ifadesi, yönetirnin ve çalışan ortakların, kendi aralarında yapacak­ları "iş sözleşmesi" ile bu problemi çözebileceklerini gösterir. Ana sözleşmeye konulacak bir madde ile de bu noktanın çözümlenmesi hadisle çelişrnez.

İnan ortaklığı, statü bakırnından günümüz anonim ortaklığına benzer. Ancak işleyiş yönüyle bazı ayrılıkların olduğu görülür. Şöyle ki; günümüz anonim şirketlerinde, kimi zaman yıllarca dağıtilmayan karlar yüzünden, şirket malvarlığı çok aşırı büyüdüğü halde, yüzde kırk dokuzu teşkil eden azınlık, bu büyürneden yeterince yararlanarnaz. Çünkü ne kar almakta, ne de özellikle borsaya kayıtlı olmayan şirketlerde hisse senedini gerçek değeriyle satabilmektedir. İslami inan şirketi anlayışında ise, dönem sonunda bir ortak kardan payını isteyince bunun hesaplanıp verilmesi gerekir. Çünkü şirketlerin kuruluş arnacı kar etmek ve bunu ortaklarına verrnek olduğu gibi, ortağın temel ihtiyaçlarıru karşılaması da bu karı almasına bağlı olabilir. Belki ilk ku­ruluş sırasında şirket belli bir güce ulaşıhcaya kadar karın da anaparaya ekle­nerek, payiara yansıtılması ilkesi ana sözleşmeye konulabilir. Bunun yanında, kardan pay alanların payını sabit tutup, alrnayanlarınkinl anaparaya eklemek yoluyla, şirket payiarına esneklik getirrnek de mümkündür . ..

Sonuç olarak İslam'ın öngördüğü şirket yapısı ve statüsü araya banka veya devlet kredileri girrneksizin halkın tasarruflarıru doğrudan yatırırnlara sevk edebilecek güçtedir. Gerek inan ortaklığı ve gerekse bundan sonra ince­leyeceğirniz vücuh (kredi), ziraat ortakçılığı, bağ-bahçe ortakçılığı ve

64 Zeyla1, a.g.e, III, 475.

Page 23: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

224 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

mudarabe gibi yöntemler İslfun toplumunun ekonomik yapısında güçleri birleştirip, refahı tabana yayınanın aracı olarak değerlendirilebilir.

VIX- Vücuh Şirketi

VüctTh vech'in çağulu olup, Arapça "vecuhe-yevcuhu" fiilinden bir isimdir. Yüz, itibar, şan ve şeref sahibi olmak gibi anlamlara gelir. Birden çok kimsenin, sermayeleri olmaksızın kendi itibarlarıyla veresiye mal alıp satmak ve elde edecekleri karı aralarında paylaşmak üzere kurdukları ortalığa

"vüctTh şirketi" denilmiştir. Buna "şirket-i mefaus" de denir. Toplumda ancak itibm olan kimse veresiye mal satın alabilir. Bu konuda birden çok kimse borç aldıkları krediyi veya veresiye aldıkları malları işleterek kar elde etmeye çalı­şırlar.

Hanefi, Hanbeli ve Zeydilere göre vücuh ortaklığı caizdir. Çünkü bu her bir ortağın, satma ve satın alma konusunda diğerini vekil tayin etmesi niteliğindedir. Bunun sonucu olarak, meydana gelecek borcu ve elde edilecek karı paylaşmak üzere sözleşme yapmak da caiz olur. Diğer yandan insanlar çağlar boyunca bu gibi muameleleri yapmış ve karşı çıkan olmadığı için "Je­amül" meydana gelmişfu.6s Hz. Peygamber'in, "Müslümanlar kendi aralannda belirledikleri şartlara uyarlar" hadisi de bu konuda başka bir delildir.66

Vücuh şirketinde ortakların, üstlendikleri borç oranına göre kardan pay alma hakları vardır. Çünkü bir ortaklıkta kara h~ kazanma üç sebepten biri­siyle olur: a)Serınaye, b) Emek, c) Ernekle birlikte zarar riskini üstlenme. Kre­di ve ticari itibar ortaklığında, her bir ortağın kara hak kazanması, zarara kat­Ianına oranındadır. Mesela, iki ortak veresiye mal alıp satmak ve elde edilecek km paylaşmak üzere anlaşsalar, bunlardan birisi borçların yalnız üçte birinin rizikosunu üstlenmişse, karm da üçte birine hak kazanır. Zarar durumunda da bu zararın yalnız üçte birini tazmin etme yükümlülüğü bulunur.

şam ve Malikilere göre vücuh ortaklığı geçersizdir. Çünkü bir ortaklık ya sermayeye ya da işe (sanata) dayanmalıdır. Burada ikisi de yoktur. Diğer

65 Kasam, Bediiyi', VI, 57: İbnü'l-Hümfun, Fethu'l-Kadfr, V, 30 vd.; Serahsi, Mebsut, XI, 154; İbn Kudfune, Muğnf, V, 12. 66 Buhfui, icare, 14; Tirmizi, Ahkfun, 17.

Page 24: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 225

yandan bunda garar (bilinmezlik) vardır.' Çünkü bir ortak bir iş veya zanaatla sınırlı olmayan bir kazancı başkasına bedel olarak verıneyi üstlenmektedir.67

Sonuç olarak kredi ortaklığı yoluyla, başlangıçta hiç sermayesi bulun­mayan ortaklar itibarları ve dürüst çalışmaları sonucunda, büyük sermaye birikimi oluşturabilir ve ilerleyen yıllarda büyük müteşebbis olabilirler.

X- İş ve Taahhüt Ortaklığı (Şirket-i A'mal)

İki veya daha çok kişinin kendi emeklerini ortaya koyarak başkaların­dan iş almaları ve elde edecekleri geliri aralarında paylaşmak üzere anlaşma­larıyla kurdukları ortaklıktır. Buna "şirket-i ebdan" "şirket-i sanayi" ve "şir­ket-i tekabül" de denir. Burada akdin konusu, belli bir işi yapmak veya beden­le çalışmaktan ibarettir. İki mimarın, iki terzinin, bir mimar ile inşaat sıva ve boyacısının ortak olmaları gibi. Ortak muhasebe bürosu, ortak man danışman­lık bürosu, ortak hukuk bürosu gibi birden çok kişinin üstlendiği benzeri ta­ahhüt işleri de bu niteliktedir. Burada ortakların aynı meslekten olması da gerekmez. Buna göre, bir muhasebe bürosu ile bir hukuk bürosu işlerini bir­leştirerek, kazancı aralarında yarı yarıya paylaşmak üzere anlaşsalar, bir iş ortaklığı meydana gelmiş olur. Ancak aynı meslekten olanların böyle bir or­taklık kurması daha kolaydır. Nitekim Miili.kllere göre, iş ortaklığının geçerli ·olması için "meslek birliği" şarttır.

Çoğunluk islam fakihlerine göre iş ortaklığı caizdir. Çünkü muamele, ortakların birbirine vekalet vermesine elverişlidir. Delil; "teamül" dür. Diğer yandan kara; sermaye, iş veya tazmini üstlenme karşılığında hak kazanılır. Burada ortaklarca "belli bir iş" üstlenilmektedir.6s Diğer yandan Malikl ve Hanbelliere göre odun, ot ve benzeri mübah şeyleri toplayıp satmak üzere de bu çeşit bir ortaklık tesis edilebilir.

İmam Züfer (ö.l58/775)'e ve Şafillere göre iş ortaklığı batıldır. Çünkü yapılan işin tespiti ~ümkün olamayacağı için, böyle bir muamelede garar ( aldanma riski) vardır.69

67 İbn Rüşd, a.g.e, II, 252; Şirbirıl, a.g.e, II, 212; Şirazi, Mülıezzeb, II, 346. 68 Serahsi, MebsUt, XI, 154 vd.; Kasam, a.g.e, VI, 57; · İbnü'l-Hümfun, a.g.e, V, 28; İbn Abidin, a.g.e, III, 380; İbn Rüşd, a.g.e, II, 252; İbn Kudfune, Muğnz, V, ll. 69 İbnü'l-Hümfun, a.g.e, V, 31; Şirbirıl, a.g.e, II, 212; Zühayli, el-Fıklıu'l-İsliinız ve Edilletulı, IV, 804.

Page 25: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

226 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

İş ortaklığının hükümleri:

a) İş ortaklığında, her bir ortağın taahhüt ettiği iş diğer ortağı da bağlar. İstilisan deliline göre işin sahibi, işin yapılmasını dilediği ortaktan isteyebilir. Aynı şekilde her ortak da iş sahibinden ücretin tümünü talep edebilir. İş sahi­bi herhangi bir ortağa ödemeyi yapmakla sorumluluktan kurtulur.

b) İş ortaklığında kfum paylaşılması yapılan işe göre değil, taahhüdü tazmin yükümlülüğüne göre olur. ·

Mesela, bir inşaat şirketinde bir ortak, taahhüt işinin üçte ikisinin, diğer ortak ise üçte birinin sorumluluğunu üstlense, karı da bu oranda paylaşmaları gerekir. Bu esasa aykırı olan sözleşme hükümleri geçersizdir.7o

XI- Mudarabe

Mudarabe Arapça "darabe" kökünden bir mastar olup vuruşmak, dö­vüşmek, ortak iş yapmak, ticaret için yolculuk yapmak anlamlarına gelir. Bir taraftan emek, diğer taraftan sermaye olmak üzere yapılan bir ortaklıktır. Kar aralarından belirlenecek orana göre paylaşılır. Zarara ilke olarak sermaye sahibi katlanırken, böyle bir durumda emek tarafının emeği de boşa gitmiş olur. Sermaye sahibine "rabbü'l-mal (sermaye sahibi)", parayı çalıştıran işlet­medye "mudarib (işletmeci)" denir.

\

Başkasına sermaye kullandırmada karın tamamının sermaye sahibine ait olacağı şart koşulursa, bu muamele ''bidaa" adını alırken, karın tümü iş­letmeciye şart koşulmuşsa "karz-ı hasen (güzel ödünç)" muamelesi söz konu­su olur.n

Mudarabenin meşrUluğu Kitap, sünnet ve sahabe uygulaması delilleri­ne dayanır. Kur'an-ı Kerl:m'de, yeryüzünde dolaşarak ticaret yapmanın meşru olduğunu bildiren ayetlerin genel anlamı ile ticaretin genel olarak meşru bir kazanç yolu olduğunu ifade eden bazı ayetler mudarabeyi de kapsamına alır.n Abdullah İbn Abbas (ö.68/687) şöyle demiştir: "Abbas (ö.32/652), mudiirabe yoluyla sermaye verdiği zaman, ortağına bu sermaye ile deniz yolculuğuna

70 Serahsi, a.g.e, XI, 107; Kasaru, a.g.e, IV, 76 vd.; İbn Abidin, a.g.e, III, 381. 71 Bkz., Serahsi, a.g.e, XXII, 18; İbnü'l-Hüınfu:n, a.g.e, VII, 57 vd.; İbn Abidin, a.g.e, IV, 504; Zühayli, a.g.e, IV, 836. 72 Bkz., Müzzemrnil, 73/ 20; Cum' a, 62/ 10; Bakara, 2/ 198; Kureyş, 106/ 1-4.

Page 26: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 227

çıkmamasını, tehlikeli bir vadide konaklamamasını ve canlı hayvan ticareti yapmama­sını _şart koşardı. Eğer bunları yapar ve zarar ederse anaparayı tazmin edecekti. Onun mudarabede öne sürdüğü bu şartlar Hz. Peı;gamber' e ulaşmış ve o buna izin vermiş­tir." 73

Diğer yandan Hz. Ömer'in (ö. 23/643) yetimlere ait malı, Hz. Osman'ın (ö. 35/655) ise kendi malını mudarabeye verdiği, Cabir İbn Abdiilah (ö. 74/693)'ın mudarabe ortaklığında bir sakınca görmediği nakledilmiştir.74

Hz. Ömer'in halifeliği sırasında iki oğlu Abdullah ve Ubeydullah Irak'ta bulundukları sırada, geri dönüş için Basra valisi Ebu Musa el­Eş' ari' den ( ö.44/664) yardım istemişler, Ebu Musa, kendisine ait böyle bir des­tek imkarn bulunmadığını, ancak beytülmale ait bir parayı halifeye teslim etmek üzere karz olarak verebileceğini ve bununla mal alıp Medine'de satabi­leceklerini söyler. Bunun üzerine kamuya ait böyle bir kredi ile Irak'tan aldık­ları malları Medine'de satan Ömer'in oğulları iyi kar elde ederler. Babalarına anaparayı ve valinin mektubunu verince Ömer, valinin Irak'ta orduya katılan herkese böyle bir kredi verip vermediğini sormuş, verilmediğini öğrenince de bu kredi ile elde ettikleri karı beytülmale teslim etmelerini istemiştir. Ancak Ubeydullah'ın bu ticaret için çok emek verdiklerini, üstelik emanet sayılmadı­ğı için yol ve zarar riskini de üstlendiklerini, bu yüzden karda haklarının ol­ması gerektiğini söylemesi üzerine, konuşmaları izleyen bir sahabe, "Ya Ömer, bu muameleyi, devlet kredisi ile oğulların arasında yapılan bir krad (Mudarabe) muamelesi kabul etseniz" dedi. Halife bu görüşü uygun buldu ve karın oğulları ile beytülmal arasında yarı yarıya paylaşılmasını bildirdi.75

Mudarabe, mutlak ve mukayyet olmak üzere ikiye ayrılır:

1) Mutlak mudarabe: Sermaye sahibinin işletmeciyi, herhangi bir kayıt koymaksızın ticaret işinde serbest bırakmasıdır. Burada yalıuz karın payla-şılma şeklini ve zamanını belirlemekle yetinilir. ·

2) Mukayyet DJ.Udarabe: Sermaye sahibi, ariaparayı işletmeciye verir­ken; ticaret yapılacak beldeyi, ticaret çeşidini ve ortaklık süresini belirleme gibi şartlar öne sürebilir ve bunlara uyulmasını ister. Nitekim yukarıda zikret-

73 Zeyla1, Nasbu'r-Rfiye, IV, 114; Heysemi, Mecmau'z-Zevfiid, IV, 161. 74 Zeyla1, a.g.e, IV, 114, 115. 75 Bkz., Malik, el-Muvatta', Kraz, 1; Zeyla1, a.g.e, IV, 113.

Page 27: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

228 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

tiğimiz İbn Abbas hadlsinde, Hz. Abbas (ö. 32/652)'ın işi yürütene benzer şartlar koyduğu ve Hz. Peygamber'in de bunu onayladığı belirtilmişti.76

imam şam (ö.204/819) ve Malik (ö. 179/795)' e göre mudarabede süre be­lirleme, mal alınıp-satılacak kimseleri tesbit etme ve akdi gelecek zamana izafe etme gibi şartlar geçerli olmaz. Çünkü bunlar karın amaçlandığı serbest ticaret anlayışıyla ve işletmecinin menfaati ile çelişir.77

Mudarabede, karın paylaşılması yüzde olarak belirlenir. Hesap dönemi sonunda, masraflar ve borçlar düşüldükten sonra, önce anapara ayırt edilir. Karın paylaşımı sözleşme esaslarına göre olur. Sözleşmede karm paylaşılma oranları belirtilmemişse, paylaşma ilke olarak yarı yarıya olur. Mudarabede karın paylaşılma şeklini ve oranını belirleme, işin büyüklüğü, karlılık durumu ve ticari teamüller dikkate alınarak yapılır.78 Günümüz faizsiz finans sektö­ründe, emek sahibi işletmecinin kardan alacağı pay %20 dolaylarındadır. Ni­tekim Türkiye' de faaliyet gösteren özel finans kurumları ile mudarabenin modernize edilmiş şeklinden ibaret olan "Venture Capital (Risk Sermayesi)" sektöründe de işletmecinin kardan payı yaklaşık bu orandadır. Aşağıda bu finans sektöründen kısaca söz edeceğiz.

Mudarabede, işletmed anaparanın üzerinde belirli miktarda kar ver­meyi taahhüt ederse, böyle bir şart mudarabeyi fasit kılar. Bunun faizli ban­kaya yatırılan mevduattan farkı k~az. Çünkü burada sermaye sahibi için zarar riski kaldırıldığı, anapara ve fazlalık kar kıSmı taahhüt edildiği için muamele faizli hale gelir. Böyle bir durumda müdarib, yalnız işçilik (ecr-i ınisil) almakla yetinir, karm tamamı sermaye sahibine ait bulunur.79 Günümüz faizli bankacılık sistemini fasit mudarabe olarak değerlendirmek mümkün-

dür. Mudarabe akdinde, zararın tamamen veya kısmen işletmeciye ait ola­

cağı şart koşulsa, Hanefi ve Hanbelilere göre böyle bir şart batı! olur, mudarabe sözleşmesi ise geçerliliğini sürdürür. şam ve Malikilere göre ise, bu durumda mudarabe sözleşmesi fasit olur. Çünkü bu şart akdin niteliği ile çelişen bir garar (risk) hali olarak akde eklenmiş bulunur.so

76 Heysemi, a.g.e, IV, 161. 77 İbn Kudfune, Muğnf, V, 62; Şiraz1, a.g.e, I, 386. 78 Serahsi, a.g.e, VI, 109; Kasaru, a.g.e, VI, 85; İbn Rüşd, a.g.e, II, 234. 79 Serahsi, a.g.e, XII, 27; Kasaru, a.g.e, VI, 85 vd. 80 İbn Rüşd, a.g.e, II, 236; İbn Kudfune, a.g.e, V, 25.

Page 28: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 229

Sermaye, işletmednin elinde emanet (vedia) hükümlerine tabidir. İş­letmeci, mudarabe sözleşmesindeki şartlara uymaz veya kasıt, kusur veya ihmal (teaddi) sonucu zarara sebebiyet verirse, bu zararı tazmin etmesi gere­kir.81 Eğer zarar, işletmecinin kasıt, kusur veya ilimali bulunmaksızın meyda­na gelınişse bir tazmin sorumluluğu bulunmaz. Ancak bu takdirde işletmed emeğinin karşılığını alamayarak zarara girmiş olur. Bu durum, işletmeciyi sürekli olarak kar etmeye zorlar.

Alt mudarabe veya faizsiz bankacılık sistemine geç_!ş:

İşletmeci, mudarabe yöntemiyle bir kişi veya kuruluştan alacağı serma­yeyi işletebileceği gibi, yüzlerce kişinin tasarruflarını bir havuzda toplayarak işletebilir. Böylece "faizsiz çalışan bir kurum veya banka" meydana gelmiş olur. İşletmecinin sermayeyi bizzat işletmesi şart değildir. İşleri yürütürken başkalarını çalıştırması mümkün olduğu ,gibi, sermayeyi daha iyi çalıştıracak başka birisine vermesi de mümkündür. ;Böylece alt mudarabe meydana gel­miş olur. Sermaye sahibine ilk işletmed muhatap olacağı için, onun menfaati ihlal edilmiş bulunmaz. Hatta daha başarılı işletme yüzünden kar maıjı da artabilir.

Müdarabe- Risk Sermayesi (V entura Capital) ilişkisi:

Mudarabe ortaklığı 10. M. yüzyıldan itibaren "Commenda" adı ile Av­rupa'ya geçmiş ve Avrupa ticaret hukukunda diğer ortaklık çeşitlerine de öncülük etmiştir. sı Bu ortaklığın 20. yüzyılda en önemli halkası risk sermayesi ile tamamlanmıştır.

Risk sermayesi 1970'li yıllardan bu yana özellikle Amerika Birleşik Dev­letleri'nde büyük ölçüde başvurulan ve en son teknolojik yeniliklere yönelip, bu tip projelerin finansmanını sağlayan bir finansman kullanma yöntemidir. Venture Capital adı verilen bu modelin ontaya çıkışı şöyle olınuşhır: ABD ve diğer gelişmiş bazı ülkelerde bilim adamları keşif ve icat sayılan ve patent hakkı doğuran proje!erini önceleri belirli bir bedelkarşılığında sermaye sahip­lerine satarken, 1950'lerden sonra, sahş yerine "emek-sermaye ortaklığı" teşkil etmeye başlamışlardır. Keşif ve icadın sahibi olan bilim adaını beyaz eşya,

81 Serahsi, a.g.e, XXIl, 19; Kasaru, a.g.e, Vii, 87; İbn Rüşd, a.g.e, II, 234; Şirazi, a.g.e, I, 388. 82 Bkz., Çiller, Tansu-Çizakça, Murat, ·ıriirk Finans Kesiminde Sorunlar ve Reform Önerileri, Neşr. İSO. İstanbul1989, s.l52. Çizakça, Murat, İslam Dünyası'nda ve Batıda İş Ortaklıkla­rı Tarihi, Tarih Vakfı yayınlan, İstanbul1999, s. 9-11.

Page 29: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

230 TARİliTEN GÜNÜMÜZE KREDİ VE FİNANS YÖNTEMLERİ

motor, elektronik alet, bilgisayar, bilgisayar programı vb. projesini sürekli olarak geliştirmeyi üstlenerek ortaklığın "emek (mudfuip)" tarafını oluştur­muş, bu projelere yatırım yapıp üretimini sağlayan sermaye sahipleri de ser­maye tarafını (rabbu'l-mal) oluşturmuştur. Böylece ABD, İngiltere, Japonya, Kanada ve Almanya gibi ülkelerde risk sermayesi modeli ileri teknolojiyi ge­liştiren itici bir güç olmuştur. Çünkü bilim adamı ve girişimci şirketin emek tarafını oluşturarak yıllık blanço karından %20 dolaylarında pay alması, her gün yüzlerce yeni proje üretilmesinin etkeni olmuştur. Karın %80'i sermaye

sahiplerine ayrılmıştır.

Nitekim ABD' de 1957' de, böyle bir risk sermayesi yatırımından serma­ye sahiplerinin, anaparalarını 15 yılda dolar bazmda ''beş bin katına", 1961 yılında bilgisayar alanına yapılan bir yatırıroda ise 5 yıl sonunda, anaparaları­m "233 katına" çıkardıkları görülmüştür.83 Bu durum dikkatleri bu yeni fi­nansmanmodeline çekmiştir.B4

Buna göre günümüz bilim ve, teknolojisinin gelişmesinde mudarabe modelinin itici bir güç olduğunu söyleyebiliriz.

XII- Müzaraa

Arazi bir taraftan, emek diğer taraftan olmak üzere yapılan ziraat or­takçılığıdır. Çıkacak ürün taraflar ara~ında belirlenen oran dahilinde paylaşı­ıır.ss Bu ortaklığa "muhabere" "muhakale" de denir.

Hz. Peygamber'in Hayber fethedilince, Yahudilerle "ziraat ortakçılığı" çerçevesinde sözleşme yapmıştı. Abdullah İbn Ömer şöyle demiştir: ''Hz. Peygamber, Hayber topraklarından çıkacak ekin ve meyvelerin yarısı

Hayberli Yahudilere ait olmak üzere anlaşma yaptı."B6

Hz. Peygamber'in bu uygulamasına dayanarak, Ebu Yfrsuf, İmfun Mu­hammed ve Ahmed İbn Hanbel, tarım arazileri üzerinde yapılacak ziraat or­takçılığını dliz görmüşlerdir. Fetvaya esas olan görüş budur.

Ebu Hanife, Şafii ve Malik' e göre ise çıkacak ürün üzerinde yapılacak böyle bir sözleşme caiz olmaz. Çünkü bu durumda toprak sahibine verilecek

83 Döndüren, Hamdi, İslami Ölçülerle Ticaret Rehberi, s. 98, 99. s.ı Çiller-Çizakça, a.g.e, s. 130,152 vd.; Döndüren, Hamdi, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, Erkarn Yayınevi, İstanbul2008, s. 445-449. ss Mecelle, mad. 1431, 1432-1440. 86 Buhfu"i, Hars, 14, İdire, 3.

Page 30: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASAGI VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 231

bedelde bilinmezlik (garar) söz konusu olur. Ancak toprak sahibi için, topra­ğını belirli miktarda para veya zimmet borcu olan belli miktardaki ürün karşı­lığında kiraya vermesi caiz olur. Nitekim Sa' d İbn Ebi Vakkas (ö. 55/675)'tan şöyle. dediği nakledilıniştir: "Biz, araziyi iyi ürün kısffil: karşılığında kiralıyor­duk. Hz. Peygamber bunu bize yasakladı ve bunları altın veya gümüş para karşılığında kiralamamızı emretti."S7 Diğer yandan Hz. Peygamber; "Zimmet borcu olan belirli bir şey karşılığında araziyi kiraya vermekte bir sakıncanın bulunmadığını"ss bildirmiştir.

Sahabenin önde gelenleri topraklarını ziraat ortakçiliğı yoluyla v~rmiş­ler ve karşı çıkan alınadığı için bu konuda icma meydana gelıniştir. Ebu Cafer Muhammed İbn Ali (ö. 117/735)'den. şöyle dediği nakledilmiştir: "Ehl-i Beyt'ten Medine'ye hicret eden hiçbir kimse yoktur ki, çıkacak ürünün üçte biri veya dörtte biri ile ziraat ortakçılığı yapmış olınasın."s9

Nitekim Hz. Ömer, Osman, Abdullah İbn Mes'ud ve Sa' d İbn Ebi Vakkas gibi sahabeler, topraklarını üçte bir veya dörtte bir ruspetinde ürün karşılığında ortaklığa vermişlerdir.90

Ebu Yusuf ziraat ortakçılığını emek- sermaye (mudarabe) ortaklığına kıyas ederek caiz görmüştür.

Ziraat ortakçılığının geçerli alınası ve tarafları anlaşmazlığa düşürme­ınesi için aşağıdaki şartlara uyulması gerekir:

a) Ziraat ortakçılığı yapacak tarafların akıllı ve ergin olınası, b) Ekilecek tohumun cinsinin ve kimin tar_afından verileceğinin belir­

lenmesi, . c) Toprağın tarıma elverişli olınası, sınırlarının belirlenmesi ve işletme-

ciye teslim edilınesi, d) Çıkacak ürünün taraflar arasında paylaşım oranlarının belirlenmesi, e) Ortakçılığın süresinin tesbit edilmiş alınası gereklidir.

Ürünün yetişmesine yönelik sürme, ekme, çapalaİna, sulama, ilaçlama ve gübreleme gibi tüm masraflar işletmeciye aittir. Ancak aksi kararlaştırıl-

"

87 Buhfui, Hars, 19; Ebu Davı1d, Buyu', 30; Müslirn, Buyü, 99, 117; Nesm, Eymfin, 45. 88 Müslirn, Buyı1', 81-85, 93, 121; Ebu Davı1d, Buyı1', 33; Kurtubi, a.g.e, III, 237, 238. 89 Buhfui, Hars, 8. 9o Ali Şafak, İslam Arazi Hukuku ve Tatbikatı, istaııpu11977, s. 301, 302.

Page 31: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

232 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

roadıkça ürün yetiştilden sonraki hasat masrafları ürünü paylaşma oranlarına göre ortaklarca karşılamr.91

Günümüzde ziraat ortakçılığı, toprak sahibi ile girişimci ziraatçı (tek­nisyen-mühendis) ve sermaye sahibi üçlüsütarafından da tesis edilebilir. Şöy­le ki: Girişimci işletmed ekim ve bakım işlerini fiilen yürütme karşılığında çıkacak üründen % 30, b) Krediyi sağlayan sermaye sahibi veya finans kuru­mu % 30, c) Arazi sahibi %40 pay almak üzere anlaşsalar, böyle bir sözleşme, ABD. ve bazı batı ülkelerinde proje bazında uygulanan risk sermayesinin (Ventura Capital) benzeri olur. Yukarıda Ebu Yusufun ziraat ortakçılığını mudarabeye kıyasla caiz gördüğünü zikretmiştik.

Tarıma elverişli sulama yapılabilen alanlar, -gerektiğinde birleştirilerek­bir bankanın proje bazında vereceği "ziraat ortakçılığı kredisi" ve girişimci ziraatçılar sayesinde modem tarıma açılabilir. Böyle bir piyasaya "ziraat or­takçılığı gelir senedi (sukllk)" iliracı yoluyla tasarruf sahiplerinin doğrudan ortak olması da sağlanabilir.

XIII- Müsakat

Müsiikat, bağ-bahçe ortakçılığıdır. Meyve ağaçları bir taraftan, bakım ve sulama işi diğer taraftan, elde edilecek ürün, taraflar arasında belirlenecek bir oran diihilinde payıaşılmak üzere yapılan bir ortaklıktır.92 Buna Medine yöresinde "muamele bi'l-esmar" denilmiştir. Başka bir deyimle müsiikat; iş­letmecinin, bağ ve bahçeden elde edilecek ürünün bir bölümü karşılığında sulama bakım ve ıslah işini üstlenmesidir. Sözleşme sırasında, elde edilecek meyvelerin paylaşılma oranı yüzde olarak belirlenmelidir.

Bağ-bahçe ortakçılığı Ebu Yusuf (ö. 182/798}, İmam Muhammed (ö. 189/805}, Şafii (ö. 204/819}, Miiliki ve Hanbelilere göre ciiizdir. Delil, Hz. Pey­gamber'in Hayber toprakları üzerindeki uygulamasıdır.93 Ebu Hanife ziraat ortakçılığında olduğu gibi, bağ-bahçe ortakçılığına da karşı çıkar. Çühkü bu­rada da tarafların alacağı miktarda bilinmezlik vardır. Dayandığı delil şu hadistir: "Kimin bir toprağı varsa, onu kendisi ekip biçsin; üçte bir, dörtte bir

91 Bkz., Kasfuıi, a.g.e, VI, 183; el-Fetfivii'l-Hindiyıje, V, 236; Mecelle, mad. 1439; Harndi Döndüren, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, s. 441-444. 92 Mecelle, mad. 1441. Bkz., mad. 1442-1448. 93 Btıhfui, Hars, 14, İcare, 3.

Page 32: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASAGI VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 233

veya belirli miktar bir yiyecek maddesi karşılığında kiraya verrnesin"94· Ancak bu konuda fetvaya esas olan görüş, Ebu Yusuf ve İrnfun Muhammed'in görü­şüdür.9s Çünkü yukarıdaki hadisin "toprağı parçalara bölerek, verimsiz bö­lümü karşılığında verimli bölürnün kiraya verilmesi yasağını" kapsadığı da nakledilrniştir. 96

Meyve veren her türlü ağaç üzerinde rnüsakat sözleşmesi yapılabilir. Şeftali, elma, erik, hurma, üzüm, ceviz ağaçları bunlar arasında sayılabilir. Burada kapsam ihtiyaç nedeniyle geniş tutulrnuştur.97

Bağ-bahçe ortakçılığında, bahçeyi çapalama, sulama, aşılama, budama ve ilaçlama gibi masraflar işletrneciye aittir. Ancak bunlardan ağaçların geliş­mesine veya ürünün toplanmasına yönelik olarak yapılacak masraflar, ürünü paylaşma oranında taraflarca karşılanır. Gübrelerne ve toprağın sürülrnesi bu kapsamdadır.

Ortaklık süresi sona erer, fakat henüz meyveler olgunlaşrnarnış bulu­nursa, istihsan prensibine göre, olgunlaşıncayakadar süre uzarnış sayılır.98

XIV- Mugarase

Mugarase Arapça ağaç dikrnek anlamına gelen "gars" kökünden rnufaale vezninde bir mastar olup, terirn anlamı; bir taraftan boş arazi, diğer taraftan bu araziye ağaç dikip bakım ve sulama işini üstlenme karşılığında, geliri tarafların belirleyecekleri oran dahilinde paylaşmak üzere yapılan bir _şözleşrnedir. Meyve veren ağaçlar ,üzerinde bağ-bahçe·ortakçılığı yapılırken, rnugarase ortaklığı çam, kavak gibi sırf kerestesinden yararlanılan ağaç dikimi ve bakımı için yapılabilir.

Hanefilere göre isletrnecinin bedeli, sözleşme konusu olan kereste cin­sinden almasının hadlsle çelişrnesi99 ve bedel konusunda başlangıçtaki bilin-

94 Raft' İbn Hadic'ten nakledilen bu hadis "muzdarib (farklı metinleri ve anlamı karı­şık)" bir hadis sayılmıştır. Bkz., İbn Kudfune, Muğnf, V, 383, 385. 95 İbnü'l-Hümfun, Fethu'l-Kadfr, Vlll, 45 vd.; İbn Kudfune, Muğnf, V, 384; Şirbi.nl, Muğnf'l-Muhttic, II, 322 vd. 96 Bkz., Buharl, Hars, 19; Ebu Davfrd, Buyı1', 30; Müslim, Buyı1', 99, 117; Nesru, Eyman, 45. 97 Kasfu:ıi, a.g.e, Vl, 186; İbnü'l-Hümfun, a.g.e, Vlii, 47; İbn Abidin, a.g.e, V, 200 vd. 98 Kasfu:ıi, a.g.e, Vl, 188; İbnü'l~Hümfun, a.g.e, Vlii, 48; Zühayli~ a.g.e; V, 646 vd.

Page 33: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

234 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDİ VE FİNANS YÖNTEMLERİ

mezlik gibi sebeplerle ağaç dikimi ortaklığı caiz değildir. Böyle bir sözleşme fasit olup, işletmeci, ağaçlarm diktiği gündeki değerini ve çalışması karşılı­ğında da ecr-i mislini alabilir .ıoo

MaJikilere göre ise, kerestesinden yararJimılan ağaçlar üzerinde toprak sahibi ile bakım ve sulamayı üstlenen işletmed arasında "ağaç dikimi ortakçı­lığı (mugarase)" yapılabilir. Ancak burada sözleşme, ağaçların yetişip kesile­ceği en uzun süreyi kapsamalıdır.ıoı

Günümüzde kavak dikip, bakımıru yapma ve kesim zamanı gelince de anlaşma esaslarına göre kesip paylaşma şeklinde "ağaç dikimi ortaklığı" uy­gulanmaktadır. Böylece toprağı olup bunu değerlendiremeyen kimse ile ça­lışmak istediği halde toprağı bulunmayan girişimci, mugfuase muamelesi sayesinde ortak iş yapmış olurlar.

XV- Kabzdan Önce Satış Yasağı

Satın alınan bir malın fiilen teslim alınmasına veya alıcırun tasarruf ala­nma geçmesine "kabz" denir. Malın teslim alınmazdan önce, müşteri tarafın­dan üçüncü bir kişiye satılması durumunda, ilk satıcı ve alıcı arasında malla ilgili olarak çıkabilecek bir anlaşmazlık, ikinci satışı da etkileyecektir. Malın ilk satıcıdan teslim alınamaması, onun sözünde durmaması, malın telef olma­sı veya defolu çıkması gibi durumlarda'satım akdini uygulamak zorlaşacaktır. Böyle bir durumda, bir önceki problem çözülmedikçe, ikinci satıcı taahhüdü­nü yerine getiremeyecektir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kim bir gıda maddesini satın alır­sa, onu kabzetmedikçe başkasına satmasın."ıoı Bu hadiste zikredilen yiyecek maddesi örnek kabilinden olup, hadis bütün menkul eşyfuun alım -satımıru kapsamına alır.

Kabzdan önce başkasına satış geçerli olursa, bu durum, mal hiç yer de­ğiştirmeden, hatta henüz mal üretilmeden fiyatının yükselmesine neden olur.

99 Şevkfuıi, Neı;lu'l-Evtiir, V, 292. ıoo İbnü'l-Hümfun, a.g.e, VIII, 49; Zeylai, Nasbu'r-Rfiye, V, 286; Meydam, Lübfib, II, 234; İbn Abidin, a.g.e, V, 203. Mecelle, mugarase akdine yer vermemiştir. 1o1 İbnü'l-Hümfun, a.g.e, VIII, 49; Zeylai, a.g.e, V, 286; Zühayli, a.g.e, V, 653, 654. 1oı Buhful, Büyü, 54, 55; Müslim, BüyU.', 29-32, 34-36, 39, 41; EbU Davı1d, BüyU.', 65.

Page 34: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 235

Bir takım aracılar, malı hiç görmeden kağıt üzerinde kazanç elde etmiş olur­lar.l03

Ebu Hanife ve Ebu Yfumf' a göre, gayr-i menkUl üzerinde kabzdan önce tasarruftabulunmak cmdir. Dayandıklan delil, "istihsan" prensibidir. Çünkü gayr-i menkillün kabzdan önce telef olması veya değişikliğe uğraması çok seyrek görülen bir durumdur. Seyrek olan bir şeye ise itibar edilmez.

İmam Muhammed, Züfer ve Şarn'ye göre ise gayr-i menkillün de men-kuller gibi, kabzdan önce salışı caiz değildir .ı04 -

Kabzdan önce satış yasağı selem akdiyle salın alınan mallan da kapsa­malıdır. Çünkü selem akdi belgesi -selem senedi- borsada alınıp sablmaya başlayınca, bu belge en son kimin elinde bulunursa selem yükümlüsünden malı talep hakkı doğacaktır. Bu da malın nitelikleri ve teslimi ile ilgili olarak çıkabilecek anlaşmazlıklarda, onu ilk akdi yapanla karşı karşıya getirecektir. Diğer yandan bu gibi vadeli satışlar ülkeleri reel ekonomiden uzaklaştırmak­ta, hayali sabşlar ekonomik kriziere neden olmaktadır.

XVI- Selem Akdi

Para peşin mal veresiye olmak üzere yapılan sabm akdine "selem" de­nir. Bir malın sabşa konu olabilmesi için mevcut olması gerekir. Bu yüzden hasat edilmemiş veya henüz üretilmemiş olan bir malın ilke olarak sabşa ko­nu olmaması gerekir. Çünkü Allah'ın Rasillü elinde bulunmayan bir malı satmanın hükmünü soran bir sahabeye, "Yanında olmayan şeyi satma"ıos buyurmuştur. Ancak insanların böyle bir alış-verişe olan ihtiyacı sebebiyle "istihsan" yoluyla selem akdi sünnetle meşru kılınmıştır. Hadiste şöyle

buyurulur: "Sizden kim selem yaparsa miktan belli bir ölçekte, belli bir tarnda Ve belli bir Va d eye kadar yapsın"I06

Buna göre selemin şartları şunlardır: a) Paranın peşin verilmesi,

1o3 K Miras, a.g.e, VI, 437. 1o4 Bkz., Kasaru, a.g.e, V, 180; İbnü'l-Hüinarn, a.g.e, V, 204; Ali Haydar, Düraru'l­Hükkfu:n, I, 407, Mecelle, Madde: 253; Döndüren, Alım-Satırnda Kiir Hadleri, s. 76, 77, 137, 138. 1os Ebu Davı1d, Büyu', 68; Tirmizi, Büyı1', 19; N es m, Büyı1', 60; İbn Ma ce, Tic arat, 20. 106Müs1İı?, Müsakat, 128; Buhfui, Selem, 1, 2, 7; Ebu Davı1d, Büyı1', 55.

Page 35: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

236 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDİVEFİNANSYÖNTEM1EID

b) Malın ölçü, tarh veya standart olup sayı ile alınıp satılan misli mal

olması,

c) Malın altın gümüş veya nakit para kabilinden olmaması, çünkü bun-ların veresiye salışında fazlalık veya nesi e ribası gerçekleşir.

d) Malın cins ve nevinin belirlenmesi, e) Teslim tarihinin belirlenmesi. Belki buna malın teslim tarihine kadar

piyasada bulunabilecek türden bir mal olması şartını da eklemek gerekir.

Yukarıdaki nitelikleri taşıyan misli mallar üzerinde geleceğe yönelik böyle bir akit taraflar için risk teşkil etmez. Ancak alıcının satıcıdan aldığı selerne ait belgeyi (selem senedini) malı teslim almadan önce başkalarına dev­retmesinin "kabzdan önce sahş yasağı" yüzünden geçerli olmaması gerekir. Aksi halde hayali vadeli satışlar yoluyla, piyasada bulunmayan mallar elden ele, dilden dile sanal olarak el değiştirmiş olur. Üretilebilecek mal miktarının çok üstünde hayali satışlar ekonomik kriziere neden olur. Günümüzde ya­şanmakta olan dünya ekonomik krizinin temelinde de bu gibi hayali mal, döviz ve altın satışlarının yathğı bilinmektedir. Nitekim bir hesaplamaya göre. dünya çapında vadeli döviz işlemleri tüm hisse senedi piyasaları toplaınının 32,5 katına ulaştığı, yine mevcut olmayan petrolün hayali bir şekilde olmayan ... 9,5 kahnın belgeler üzerinden satışının yapıldığı bunlardan sadece ikisidir.

XVII- Sarf Akdi

Sarf sözlükte, parayı bozdurmak, harcaınak, çevirmek demektir. Bir fı­kıh terimi olıirak; altın, gümüş veya diğer nakit paraların kendi cinsiyle veya başka para cinsleriyle peşin olarak değişimini ifade eder. Fıkıh kaynaklarmda büyfi.' (alış-veriş) konusu ile sarf konusu ayrı başlıklar altında incelenir. Bu­nun nedeni; mal alış verişlerinde vade, selem, seçim hakkı gibi şart ve muameleler serbestçe yapılabildiği halde, sarf akdinde iki bedelin peşin ödenmesi, araya vadenin girmemesi gibi nitelikler onu diğerlerinden ayırır.

Hadiste şöyle buyurulur: "Altın ve gümüşü peşin olarak mübadele edi­niz."ıo7 Buna göre, altın, gümüş veya nakit paranın birbiriyle mübadelesinde, taraflar meclisten ayrılmadan önce, iki bedelin teslim edilmesi gerekir. Aksi halde vadeye dayalı "nesie ribası" meydana gelir. Nitekim Hz. Ömer döne­minde, Malik İbn Evs (r.a.) yüz dinar altın parayı, gümüş paraya çevirmek üzere Talha İbn Ubeydillah (r.a.) ile pazarlık yapmıştı. Altın paraları teslim

ıo7 Buharl, Büyü, 78; Müslim, Müsilit, 81, 83; Tirmizi, Büyfi.', 24.

Page 36: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 237

alan Talha, bedeli olan gümüş paraları daha sonra vereceğini söyledi. Pazarlı­ğı izleyen Hz. Ömer müdahale ederek, eve girip çıkıncaya kadar bile olsa birbirinizden ayrılmayın, dedi ve arkasından şu hadisi nakletti: "Alhnı albnla, gümüşü gümüşle ... peşin misli misline mübadele edin. Cinsler farklı olunca, peşin olmak şarhyla dilediğiniz gibi sahş yapıruz."ıos

Cinsler bir olunca miktarların da. aynı olması gerekir. Nitekim Hayber fethinden sonra Fudale İbn Ubeyd (r.a.)'in 12 Dinara (yaklaşık 48 gr. alhn para) sahn aldığı alhn gerdanlık konusunda Allah'ın Rasill.ü, alhnın alhn para ile (gram bazında) denkleştirilmesini, geri kalan süs malzemesi için ise fiyat takdiri yapılmasını bildirmişfu.109

Buna göre bir sarrafın, aynı ayardaki eski alhnıyenisiyle değiştirmek is­teyen müşterisiyle, doğrudan değişim yerine, günün alhn kuru üzerinden, değişik nakit para birimi ile alım-sahm yapması gerekir. Aksi halde aynı cins alhnı fazlalıklı mübadele faiz olur. Hz. Peygamber'in Bilal-i Habeşi'ye, kalite farkı olan iki cins hurmayı takas ederken, aldanınayı önlemek için, değişimin para değeri üzerinden yapılmasını istemesi de aynı ilkeye işaret etmektedir.

Döviz cinsleri de dahil olmak üzere, piyasada her para birimi, kendi içinde bir cins oluşturur. Bütün paralar, kendi içinde bir cins sayılır ve birbiri ile ancak peşin olarak mübadele edilebilir. Çünkü bu tür işlemleri faizli ol­maktan çıkaran en önemli kıstas, bedellerden herhangi birisinin vadeye bağ­lanmamasıdır.

Vadeli alhn ve döviz piyasası en kısa ifadesiyle vadeli işlem sözleşme­lerinin alınıp satıldığı organize piyasalardır. Bu. piyasada aracı üyeler vasıtasıyla herkes, borsa tarafından belirlenmiş miktar veya oranda teminat yatırarak vadeli alım veya sahm yapabilmektedir. Yapılan tüm işlemler borsa takas merkezinin garantisi alhndadır. Bu çeşit vadeli işlemler yüz yüze veya elektronik ortamda bilgisayar vasıtasıyla yapılabilmektedir.

Bunun yanıneta foreks denilen vadeli döviz işlemleri de günümüzde tahminierin üzerinde bir arhş kaydetmiştir. Bir hesaplamaya göre dünya ça­pında vadeli döviz işlemleri tüm hisse senedi piyasaları toplamının 32,5 katı­na ulaşmıştır.

lOSBuhihi, Büyü, 76. ıo9 Müslim, Müsakat, 17.

Page 37: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

238 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDİ VE FİNANS YÖNTEMLERİ

Vadeli emtia piyasalan ile vadeli döviz işlemlerini birbirinden ayırmak gerekir. Çünkü standart (misli) olan bir emtianın peşin bedeli ödenerek selem akdine konu yapılınası caiz görülmüş ve ma' dfunun satışı yasağının istisnası sayılmıştır. Parasını peşin verip, 10 ton birinci kalite baldo cinsi pirinci üç ay sonra teslim almak üzere selem akdi yapmak gibi.

Ancak döviz satışlarının peşin bedelle yapılması gerektiği için, vadeli döviz sözleşmesi, belki büyük döviz ödemelerini planlama ve büyük meblağ­ları vadesinde hazır bulundurma bakımından bir ön anlaşmayı gerektirebilir. Bu bir satımdan çok "vaad sözleşmesi" olabilir. Tarafların, bağlayıcı olma­makla birlikte bu konuda verdikleri sözde durmaları onları faize düşürmez. Ancak çok büyük fiyat dalgalanmaları olması durumunda bundan büyük zarar görecek olan tarafın ca yına hakkı bulunur.

XVIII- Vadeli Altın ve Döviz İşlemleri

Bu piyasa, en kısa ifadesiyle vadeli işlem sözleşmelerinin alınıp satıldığı organize piyasalardır. Bu piyasada aracı üyeler vasıtasıyla herkes, borsa tara­fından belirlenmiş miktar veya oranda teminat yatırarak vadeli alım veya satım yapabilmektedir. Yapılan tüm işlemler borsa takas merkezinin garantisi albndadır. Bu çeşit vadeli işlemler yüz yüze veya elektronik ortamda bilgisa­yar vasıtasıyla yapılabilmektedir.

' Bunun yanmda foreks denilen ve internet aracılığı ile yapılabilen vadeli

döviz işlemleri de günümüzde tahminierin üzerinde bir arhş kaydetmiştir.

Foreks ve Forward Vadeli Döviz Piyasası:

a) Foreks: Ülkelerin para birimlerinin değişim piyasasıdır. Yani bir ül­kenin para birimi karşılığında diğer ülkenin para biriminin alındığı veya sa­

tıldığı piyasadır.

Bütün dünyada döviz parite fiyatları bu piyasada belirlenir. Piyasarun ana katılımcıları bankalar ve broker şirketleridir. Dünyarun büyük bankaları birbirlerine özel iletişim ağı ile bağlantılı olup, işlemler bu ağ üzerinden ger­çekleşmekte, dünyadaki döviz fiyatları serbest piyasa ~alları içinde belir­lenmektedir. Günlük işlem hacmi 1,5-3 trilyon dolar arasmda değişir. İşlem hacmi o kadar büyüktür ki, mesela George Soros'un 20-30 milyar doları aşan tüm varlığını bu piyasayı etkilemek için kullansa, fiyatları çok küçük miktar­da ve çok kısa süreli olarak etkileyebileceği hesaplanmaktadır. Foreks piyasası

Page 38: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 239

haftada 5 gün ve 24 saat çalışır ve işlem hacmi olarak dünyanın en büyük fisansal piyasasıdır.

b) Forward Vadeli Döviz Piyasası: Dövizin gelecekte belirli bir tarihte, sabit bir fiyat üzerinden alınıp satılacağma dili sözleşmelerin yapıldığı piya­sadır.

Bankalarla müşteriler arasında, kararlaştırılan bir fiyattan ileri bir tarih­te teslim edilmek üzere, bugünden yapılan bir döviz alım-satımı işlemidir. Satılacak ya da satın alınacak döviz de karşılığı olan para da, sözleşmede be­lirlenen ileriki bir tarihte teslim edilmektedir.

İslam'ın öngördüğü piyasada altın ve döviz satışlarının peşin bedelle yapılması gerektiği için, vadeli döviz sözleşmesi, belki büyÜk döviz ödemele­rini planlama ve büyük meblağları vadesinde hazır bulundurma bakımından bir ön anlaşmayı gerektirebilir. Bu bir satımdan çok "vaad sözleşmesi" olabi­lir. Tarafların, bağlayıcı olmamakla birlikte bu konuda verdikleri sözde dur­maları onları faize düşürmez. Ancak çok büyük fiyat dalgalanmaları olması durumunda bundan büyük zarar görecek olan tarafın cayma hakkı bulunur.

Günümüz foreks işlemlerinin bir döviz. ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılmaması ve işin başlangıcında konulan teminatm kaldıraç sistemiyle, risk altmda tutulması yüzünden bu işlem "kumar ve faiz" karışımı bir oyundan ibarettir. Nitekim döviz kuru aşağıya inerse, bu zarar sayılarak, aradaki farkın teminattan düşülmesi yoluyla, teminatm sürekli olarak arttırılması ve her durumda foreks merkezinin en kötü ihtimalle komisyonunu alarak sürekli kazanç sağlaması ve üye oyuncunun-tek yanlı risk altmda bulunması bu oyu­nun kurallarındandır.

Vadeli altın piyasası da vadeli döviz piyasası benzeridir. Gerçek salış­lardan çok pozisyon sa tm alınarak oynanan bir "kumar. ve faiz" karışımı bir işlemdir.

XIX- Kredi Karlı ve Pos Cihazı Kullanımı

Kredi kartları adından da anlaşılacağı gibi, kullanıcısına belli limitlerde finans kurumu veya banka kredilerinden yararlanma imkarn sağlamaktadır. Bu çeşit bir kartla bankadan nakit para çekilir ve fazlasıyla birlikte geri öde­nirse, bunun "Faizli bir işlem" olduğunda şüphe yoktur. Ancak bu kartlar

Page 39: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

240 TARİliTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

büyük ölçüde mal alımında kullanılmaktadır. Pos da kredi kartı kullammını sağlayan cihazlardrr.

Günümüzde Pos Uygulaması:

a) Kredi kartıyla mal alan müşterinin, mal bedelini ödemeden, işlemin yapıldığı günün sonrasındaki ilk iş gününde bedelin pos kullanıcısına banka 1 finans kurumu tarafından peşin ödenmesi uygulaması. Bu durumda banka 1 finans kurumu pos kullanıcısından komisyon adı altında bir bedel tahsil et­

mektedir.

b) Müşterinin kart bedelini ödeme günü birebir hesaplanmadan tüm iş­lemler için belli süreli (mesela 30-40 gün gibi) anlaşma yapılıp, bu anlaşmaya dayanarak; işlemin gerçekleşmesini müteakip, anlaşmada belirlenen gün sayı­sı sonunda banka 1 finans kurumu tarafından pos kullanan esnafa ödeme ya­pılması uygulaması. Bu durumda da kredi karlı kullanıcısı bazen -ödeme tarihi gelmediği için- ödemesini yapmamış ya da daha erken yapmış olabil­mektedir.

Bu usfılle yapılan işlemlerde de banka 1 finans kurumu pos kullanıcısı ile anlaşma yaparak taksit yapılmasına imkan sağlıyorsa, pos kullanıcısından komisyon adı allında bir bedel tahsil etmekte, pos kullanıcısı da bu bedeli bazen tamamen veya kısmen müşterisine yansıtmaktadır.

Günümüzde Tercih Hangi Yönde Olmalıdır?

a) Kredi karlı kullanıcısı, satın alacağı ürünün bedelini tek çekirnle ödeme yapar ve kredi karlı borcunu günü geldiğinde öderse, kendisi bakı­mından en ehven olan bir işlerole krediden yararianmış olur. Bu durumda banka bir hizmet bedeli alabilir.

Kredi kartı sahibi taksitti mal alımı yapmış olur ve taksitlerini gününde öderse, borcunu banka 1 finans kurumu aracılığı ile ödemiş olur. Burada da banka 1 finans kurumu, salıcı ile alıcıyı buluşturduğu için bir hizmet bedeli (komisyon) alabilir. Bunun faizle bir ilgisi bulunmaz. Kredi karlı sahibi için en güzel uygulama budur. Borcunu gününde ödemezse, yüklü faiz ödemek zo­runda kalacağı için, bu duruma kendisi sebebiyet vermiş olur.

Taksitle mal alma durumunda, pos kullanıcısı esnaf çoğu zaman kredi karlının peşin bedelini ertesi gün bankadan çekmektedir. Kredi kartı sahibin-

Page 40: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASAGI VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 241

den habersiz olarak gerçekleşen böyle bir işlemden ötürü onun ve sahcınm durumu nedir? Faiz işlemi gerçekleşmekte midir? Konuyu pos cihazı kullanı­cısı esnaf bakımından aşağıdaki şekilde değerlendirebiliriz:

b) Banka 1 finans kurumu, pos kullanıcısı esnafla yaphğı "pas cihazı kullanım sözleşmesi" ile esnafın kredi karhyla mal satışına yetki 1 vekaJ.et vermektedir. Esnaf bu yetkiye dayanarak tek çekimle sahş yapacağı gibi, vade farkı ekleyerek taksiili sahş da yapabilmektedir. Taksiili satışta eklenecek "vade farkı" miktarları, malın bedeline eklendiği için faiz_niteliğinde olmama­sı gerekir. Bunların miktarını, çoğu zaman serbest pazarlık veya ticaret örfü belirler.

Buna göre kredi karh ve pas cihazı kullanımında dikkat edilecek husus­ları şu şekilde tesbit edebiliriz:

Birincisi: Müşterinin kredi karhyla yaphğı bütün satışlarda, banka 1 fi­nans kurumunu sadece, taksitleri tahsil için aracı olarak kullanması. Bu tak­dirde müşteri, banka 1 finans kurumuna taksitleri yahrınca, müşteriye ait para hemen pas cihazı kullanıcısı olanesnafın hesabına nakledilirse esnaf, müşteri­sine ait parayı almış olur. Banka da bu hizmeti karşılığında "hizmet bedeli . (komisyon)" alacakhr. Mal bedeli taksitlerinin, gününde alınmasına dayanabi­len esnaf için, en uygun olan uygulama bu olmalıdır.

İkincisi: Pas cihazı kullanıcısı esnafın, kredi karh yoluyla yaphğı bütün sahşlarda, banka 1 finans kurumunu, kendisiyle murabaha muamelesi yaphğı kredi kuruluşu olarak kabul etmesi. Bu takdirde esnaf kredi karh işlemiyle, sathğı bütün malları, peşin bedelle banka 1 finans kurumuna satmış ve yine onun verdiği yetkiye dayanarak vadeli bedelle müşteriye devir yapmış ol­maktadır. Günümüzde sözünü ettiğimiz bu işlemler, bilgisayar ve internet ortamında çok kısa sürede gerçekleşmekte, kayıtlara da bu şekilde geçmekte­dir. "İnternet ortamında hızlı murabaha" diyebileceğimiz bu uygulama, fi­nans kurumlarında birkaç günde yapılabilen, p~şin mal alıp vadeli satma modeli olan "murabaha" nm çok kısa süre içinde, daha küçük meblağlar için yapılmasından başka bir şey değildir.

Kredi kartlarıyla satış yapıldıktan sonra, esnafın devreden çıkması, banka 1 finans kurumunun doğrudan riı.üşteriyi muhatap alması, hatta müşte­rinin borcunu ödememesi durumunda, pas kullanıcısı esnafın kefil olarak bile devrede olmaması, yukarıdaki değerlendirmeyi güçlendirmektedir. Murabaha işlemi, pas cihazı kullanım sözleşmelerinde açık olarak ifade edil-

Page 41: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

242 TARİliTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

mese bile, Mecelle'nin "akitlerde itibarlafza değil manayadır" ilkesine uygun düşer. Bu işlemlıı, pas sözleşmelerine ve dosya kayıtlanna daha açık ifadelerle işlenmesi halinde, bu konudaki zihin karmaşasının ortadan kalkacağı bekle­nir.

XX- Suldik (Gelir Ortaklığı Senedi) Uygulaması

A) Tahvil, Mukarada Tahvili ve Suk:Uk İlişkisi:

Beşeri hukukta tahvilin tanımı şöyle yapılmıştır: Anonim şirketlerin ödünç para bulmak için itibari kıymetleri eşit. ve ibareleri aynı olmak üzere çıkardıkları borç senedierine "tahvil" denir.ııo

Devlet tahvilleri, hazine bonoları gibi kamu tüzel (hükml) kişileri tara­fından çıkarılan tahvillerle~ Anonim Şirketlerce çıkarılan tahviller, menkul kıymetler grubuna dahil kıymetli evraktan sayılmıştır. Hatta açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, serinayesi pa:Ylara bölünmüş Komandit Şirketlerin de tahvil çıkarabilecekleri savunulm.uştur.ııı

İslam'ın yayıldığı ilk dönemlerde, Hicaz Bölgesi denilen Mekke ve Me­dine toplumları emek-sermaye ortaklığına Mukarada veya Kıraz terimini kullanırlardı. Irak Bölgesi ise, bu ortaklık için Mudarabe terimini kullanmış­tır.m Buna göre, emek-sermaye ortı:lklığı (Mudarabe) esasları çerçevesinde çıkarılacak faizsiz tahvile "Mukarada" veya "Mudarabe tahvili" diyebiliriz.

Mukarada veya mudarabe tahvili ilk olarak Türkiye mevzuatına Albaraka Türk A.Ş.'nin 12.11.1984 tarihli ilk Ana Sözleşmesi ile girmiştir.113

Adı geçen Ana sözleşme'nin llnci maddesine göre; ilgili kanun, tüzük, karar­name ve tebliğlerce müsaade edildiğinde ve ilgili merciierden izin almarak on yıla kadar süreli mukarada tahvilleri çıkarılabilecektir. Ancak mukarada tah­vili Türkiye' de uygulama alanı bulamamış ve Albaraka Türk Finans Kurumu, bu tahvil çeşidini, yeni Ana Sözleşmesi'ne almamıştır.tı4

110 Türk TK. 420.

m Poroy, Reha, Kıymetli Evrak Hukuku Esaslan, İstanbul 1971, s. 7; Türk TK. 476/2. 112 Serahsi, Mebsı1t, 2. baskı, Beyrut, ts. s. XXII,18; Kasaru, Bediiiu's-Sanayi', Beyrut, 1394/1984, VI, 80; Baci, Münteka, Beyrut 1403/1983, v, 149, ıso. 113 Bkz., Türk Ticaret Sicili Gazetesi 12.11.1984 gün ve 1134 sayılı nüshası. 114 Bkz., Türkiye Sicil Gazetesi, 30.05.2007 gün ve 6819 sayılı nüsha.

Page 42: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 243

B) SukUk Uygulaması:

Günümüz bazı dünya piyasalarında Mukarada tahvili yerine bir çeşit gelir ortaklığı senedi veya çeki sayılan "sukılk" belgeleri kullanılmaktadır. Arapça' da sakk ( çoğıılu sukılk) olarak kullanılan Farsça çek kelimesi, asil şekil ve anlamıyla bugün bah dillerinde yaşamaktadır. Hz. Ömer devrinde de var­lığı bilinen çek keşidesi beytülmale ve daha çok cehbezlere yapılabiliyordu. Ancak Hz. Ömer'in, kıtlık yıllarında vurgunculuğa yol açmaması için, bey­tülmaiden gıda maddesi alımını sağlayan sakk (çek) belgelerinin el değiştir­mesini yasakladığı belirtilir.ııs

Günümüz sukUku geçmişte kullanılan bu sukUktan farklıdır. Günü­müzde Mudarabe, Muşareke, İcare hatta İstisna' sözleşmelerine dayalı "kar veya gelir ortaklığı senedi" diyebileceğimiz bu belgeler dünya borsalarında yerini alınış bulunmaktadır. Sukılk veya faizsiz menkul kıyınet kullanımı son yıllarda oldukça yaygınlaşmıştır.

Körfez ülkelerinde 2000 yılında toplam değeri 336 milyon USD olan üç ihraçla başlayan sukılk işlemleri, 2006 yılı sonunda 77 ihraçla 27 milyar USD'nin üzerinde bir hacme ulaşmıştır. 2007 yılı sonunda toplam sukılk hac­minin 35 milyar USD'yi geçmesi beklenmektedir.

SukUk bonolar yani varlığa dayalı faizsiz tahviller, Malezya'nın bulu­şudur. 2002 yılında Malezya hükümeti tarafından ihraç edilen sukılk borrolara yönelik ilgi Pakistan, Bahreyn, Brunei Sultanlığı, Katar gibi birçok bölge ülke­sinin de konuyla ilgili harekete geçmesini, gelişmiş ülke sermaye piyasalarının da bu yeni yatırım enstrümanına uygun ortamlar yaratmasını sağlamıştır. Moody's Investors Service'in tahminlerine göre, sukılk pazarı40 milyar doları aşan bir büyüklüğe sahiptir. Bir sukılk bono ihraç edebilmek için borçlunun önce bir varlık sahibi alınası gerekiyor. Bu varlığa istinaden ihraç gerçekleşir. Mesela, ilk uygulamanın hayata geçtiği Malezya' da, Federal Malezya Arsa Ofisi'nin elindeki arsalar, kurulan bir kamu varlık şirketine sahlınış, arsalar daha sonra Malezya hazinesine kiralanarak kira geliri kontratları yarahlınışhr. Bu kira gelirlerine dayalı olarak ihraç edilen sukUk bonolarla da menkul kıy­metleştirme yapılmıştır.

SukUk genel olarak İslfuni prensipiere uygun (faizsiz) tahvil olarak ta­nımlanır. En basit şekliyle sukılk bir varlığa sahip alınayı veya ondan yarar-

115 Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, s. 62.

Page 43: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

244 TARİliTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

lanma hakkını gösterir. Sukfrkta yer alan hak-iddia sadece nakit akışı hakkı değil aynı zamanda mülkiyet hakkıdır. Bu, sukfrku geleneksel bonolardan ayırır. Geleneksel bonolar faiz taşıyan menkul kıymetlerden oluşurken,

su.killdar temel olarak varlık sepetinde sahiiplik hakkından oluşan yatırım sertilikalandır .116

C) Sukftk Fonlannın Kullanımı:

Proje, varlık ve bilanço endeksli olarak sukfrkun genel kuU:anım alanları vardır.

a) Proje Endeksli Sukil.k: Bu kategoride proje endeksli sukfrk aracılı­ğıyla fon sağlanmaktadır. Bu sukfrk türüne Katar Hükümeti tarafından 2003 yılında Doha' daki Hamad Medikal Merkezi'nin inşaatı için kaynak sağlanma­sı amacıyla çıkartılan Katar Global Sukfrku örnek verilebilir. Bu projenin ger­çekleştirilmesi için özel proje ortak girişimi (SPV, Katar Global Sukfrku) oluş­turulmuştur. Bu amaçla Ekim 2010 vadeli 700 milyon USD değerinde Güven­ce Sertifikası ihraç edilmiştir. Sukfrkun yıllık değişken getiri oranı libor+ 0.45 olarak belirlenmiştir.

b) Varlığa Endeksli Sukftk: Bu sukfrkta, varlıkların kazanç hakkının yatırımcılara satılmasıyla fon sağlanmaktadır. Malezya Hükümeti icara sukfıku sertifikasıyla 2002 yılında 600İnilyon USD'lik ihraç geırçekleştirmiştir. Bu düzenlemeye göre, Malezya Hükümeti tarafından özel amaçlı girişime (SPV) satılari arazi parselinin kazanç hakkı yatırımcılara beş yıl için yeniden satılmıştır. SPV mülkiyet haklarını güvence altında tutarak ve yatırımcılara değişken oranlı sukU.k ihraç etmiştir. Varlık Endeksli diğer bir sukfrk örneği de Bahreyn havalimanının genişletilınesini fonlamak için ihraç edilen 250 milyon USD değerindeki beş yıllık icara sukfrkudur.

c) Bilanço Endeksli Sukil.k: Bu tür sukU.ka İslam Kalkınma Bankası ta­rafından 2003 Ağustosunda ihraç edilen sukfrk örnek verilebilir. Banka, üye ülkelerin çeşitli projelerini finanse etmek için sukfrk ihraç etmiştir. Banka, projenin kaynağını uluslararası sermaye piyasasına 400 milyon USD değerin­de 2008 vadeli beş yıllık sukılk ihraç ederek sağlamıştır.

116 İnfomağ Dergisi, sy. 2007/1, Yıl: 7, Ekonomi sayfası; Milliyet Gazetesi, 19 Eylül2007 sayısı.

Page 44: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 245

D) SukUk Çeşitleri: Finansman ve ticari işlemlerde kullanma şekillerine göre sukill.<lar çeşit­

lilik göstermektedir. En önemlileri icara, muşarake, selem ve istisna' sukill.<larıdır.

1) Mudarabe Sukilku:

Mudarabe hissesinde eşit değerde paylara sahipliği (mülkiyet) temsil eden, millkiyetin tam olduğu, murabaha alıcılarınm isminin kaydedildiği ve getirinin sahip olunan hisseye göre dağıtıldığı yatırım sukill.<landır. Bu tür sukfık alıcıları (rabbu'l-mal) mal sahibidirler. Mudarabe sukfıku büyük yah­rım projelerinde geniş kitlelerin katılımını arttırmak için kullanılır.

Mudarabe sukfıkunun belirgin özellikleri şunlardır:

a) Mudarabe sukfıku, ortak millkiyeti ifade eder ve sukfık ihraç edene karşı özel projelerde sukllk alıcısına hisse hakkı verir.

b) Mudarabe sukfıku sözleşmesi, ihraç ile ilgili sermayenin türü, getiri oranı ve diğer şartların şer'! hükümlere uygunluğunu gösteren tüm bilgilerin yer aldığı ihracın tanıhmındaki resmibildirime dayanmaktadır.

c) Mudarabe sukfıku alıcısına, sözleşmeyi (kontrat) kendi takdiriyle menkul kıyınet piyasasında satarak millkiyeti başkasına devretme hakkı ve­rilmiştir.

Mudarabe sukfıkunun sahşı aşağıda listelerren kurallara göre yapılma-lı dır:

aa. Projenin operasyonundan önce Murabaha sermayesi, para şeklinde ise Mudarabe sukfıkunun alım-sahını işlemi para ile para değişimi gibidir. Bu durumda kıymetli maden alım/sahın (sarf) kuralları uygulanmaktadır.

bb. Murabaha sermayesi borç şeklinde ise İslam Borç HukUku kuralla­rına uyması gerekir.

cc. Murabaha sermayesi nakit, mal, emlak, alacak ve kardan oluşan se­pet şeklinde ise işlem karşılıklı anlaşmaya dayalı piyasa fiyatına göre yapıl­malıdır.

d) Sukfık alıcılarından fon toplayan SPV 1 idareci kendi fonunu da yatı­rım yapar. Mudarip olarak kardaki payına ilave olarak SPV katkıda bulundu­ğu kendi sermayesi oranına göre getiri elde eder.

Page 45: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

246 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

e) Tanıbin broşürü veya Mudarabe sukfiku, ihraç eden veya fonun yö­neticisi tarafından sermaye, sabit getiri veya sermaye oranına göre getiri için herhangi bir garanti içermemektedir. Aynı şekilde;

aa. Tanıbin broşürü veya onun devamı olarak ihraç edilen Mudarabe sukOku, sukılk alıcısına belirli bir miktarda ödeme yapılmasını öngörmeyebi­lir.

bb. İslfurıi kurallar uygulanarak gelir paylaşılabilir.

cc. Projenin kar ve zararı yayımlanmalı ve sukılk alıcılarına dağıtılma-lıdır.

f) Gelirden kesinti yapılarak sermaye kaybı gibi beklenmedik durumlar için rezerv oluşturulabilir.

g) Tanıbin broşürü, Mudarabe sözleşmesinden bağımsız olmak şartıyla yasal veya finansal herhangi bir getiri olmadan projedeki zararı karşılamak amacıyla üçüncü kişilerin belirli bir miktar hibe vaadini içerebilir.

Üyelik için belirlenmiş zamanın bitiminde, sukılk alıcısı kendi rızasıyla menkul kıyınet piyasasında işlem yaparak (satarak) mülkiyet hakkını başka­sına transfer edebilir.

İşlem Adımları

-Mudarip, proje sahibiyle projenin görevlendirmesi/inşası için anlaş­maya varır.

-SPV, fon sağlamak için sukılk ihraç eder.

- Mudarip, proje faaliyetinden gelen niha.l sermaye hasıla h ve düzenli getiri ödemesi alır.

-Mudarip, tamamlanınca projeyi sahibine teslim eder.

Mudarabe Sukftku Uygulaması

Shamil Bank (Bahreyn), Suudi Arabistan' da faaliyet gösteren bir gayr-i menkUl şirketiyle arazi geliştirme projesi (Al Ehsa Special Realty Mudarabası) ile 360 milyon Suudi Riyali değerinde yahrun sermayesi temin etmiştir. Mudarabanın amacı yahnmcılara arazi finansmaruna kahlımlarından dolayı getiri sağlamaktır.

Page 46: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SACLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 247

2) Muşarake Sukftku:

a) Tanımı: Muşihake varlığının mülkiyetini temsil eden yabrrm sukılklarıdır. Sukfik ihraç edenlerin yabrrm kararlarında referans gösterilen sukfik alıcılarından oluşan komite oluşturmaları durumunda sukfiku elinde bulunduranlar ile sukı1ku ihraç edenler arasındaki ilişkinin organizasyonu hariç, Mudarabe sukfikundan farl9. yoktur. Muşarake Sukfiku, ortaklık söz­leşmesine dayalı mevcut bir işin finansmanını geliştirmek veya yeni bir proje­yi tesis etmek için kullanılır. Bu Muşarake sertilikaları ciro edilebilir enstrü.: man olarak işlem görür ve ikincil piyasalarda alınıp satılabilirler.

Yeni bir projenin kurulması, varolan bir projenin geliştirilmesi veya herhangi bir ortaklık sözleşmesini temel alan bir faaliyetin finansmanı için eşit değerde ihraç edilmiş sertifikalardır. Yabrrm acentesi, Mudarabe veya katılım esasına dayalı muşarake sertifikalarıyla sertifika sahipleri hisseleri oranında projenin veya faaliyetin sahibi olurlar.

b) İşlem Adımları

Sabit bir dönem ve anlaşılan kar paylaşımı için SPV ve şirket muşarake anlaşması yaparlar. Şirket periyodik olarak SPV'nin muşarake hisselerini satın almayı garanti eder.

-Şirket (Muşarik olarak) Muşarakeya konu olan toprağa veya diğer fi­ziki aktiflere katkıda bulunur.

-SPV (Muşfu-ik olarak) nakit (muşarakeya yabrrm yapanlardan elde edilen ihraç geliri vb.) katkıda bulunur.

-Muşarake, muşarakeya eklenen ilave nakitlerle toprağı veya fiziki değerleri geliştirmesi için ve geliştirilen değerleri Muşarake narnma sa­hp/kiralaması için bir şirketi yetkili acente tayin eder.

-Yetkili acente (şirket) sabit acenta ücretir'ı.e ilave olarak teşvik edici değişken ücret elde edecektir.

-Karlar sukı1k hissedarlarına dağıtılır.

-Şirket, yarıyıl esasına göre SPV'nin muşarake hisselerini önceden an-laşılan fiyat üzeriilden satın almayı vazcayılamaz şekilde garanti eder ve sa­bitlenmiş dönem sonunda SPV'nın muşarakeda hiçbir hissesi kalmaz.

Page 47: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

248 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

c) Muşarake SukUku Uygulaması

Ernirates Alıline'nın 550 milyon USD değerindeki 7 yıllık sukftku, Muşarake ile yapılınışhr. Muşarake veya ortak girişim Dubai Havaalanın yanında bulunan ve daha sonra Eınirates' e kiralanacak yeni genel müdürlük binasının ve mühendislik merkezinin yapımı için kurulmuştur. Muşarakedan gelen kira geliri şeklinde olan kar, güvence sertifikasındaki periyodik ödeme­yi yapmak için kullanılacakhr.

Sitara Kimyasal Sanayileri Ltd., Haziran 2002' de 360 ınilyon Riyal değe­rinde kar-zarar paylaşımına dayalı dönemsel finans sertilikalarmı (TFC's) ihraç etmiştir. TFC' s beş yıl için sabitlenrniş olup kar/zarar paylaşımı şirketin Kimya bölümünün kar/zararına endekslenrniştir.

3) İcara SukUku

a) Tanım: Bu sukllk türü sahıbine kiradaki bir gayr-i menkUldeki eşit ortaklığın salıipliğini veya gayt-i rnenkCılün intifa hakkını sunar. İcara sukllku sahiplerine gayr-i rnenkCılün mülkiyet hakkını, kirasını almayı ve sukftku kiracının haklarını etkilerneyecek şekilde elden çıkarma, mesela alım-satımını yapma hakkını tanır. İcara sukftku sahipleri söz konusu gayr-i rnenkCılün bakım maliyetlerini üstlenrnektedirler. İcara sukllk, bir kira kontralı ile bağ­lanmış tanımlı, mevcut ve bilinen varJil<ların mülkiyet hakkını sahiplerine sunar ve kira bedeli sukllk sahibine ödenir. İcara kiraları kiracının intifa hak­kını kullaruna dönemi ile ilişkili olmayabilir. Tarafların ortak kararı ile kira­lamanın öncesinde, kiralanmış _durumda iken veya kiraladıktan sonra yapıla­bilir. Bu esneklik çeşitli türlerde kontratların geliştirilrnesini ve sukftkun çeşitli amaçlar için kullanılınasını sağlamaktadır.

b) İcara SukUkun Özellikleri

-Bir icara kontralı yapılırken söz konusu varlığın kiralanabilir olduğu ve kira miktarının ne kadar olduğunu tarafların açıkça biliyor olması gerek­mektedir. Eğer her ikisi de biliniyorsa henüz inşa edilmekte olan varlık veya gayr-i rnenkCıller de kontratta açıkça tanımlanmak kaydıyla kiraya verenin normal şekilde elde edeceği, inşa edeceği veya alacağı varlığın kiraya verilme­sini sağlayarak sukllka konu olabilir. Kiraya veren, kiracının varlıktan yarar­laruna hakkını engellemeyecek şekilde varlığı satabilir. Varlığın yeni sahibi kirayı alma hakkını da elde edecektir.

Page 48: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASA Gl VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 249

-Kira tutan kiralamanın ilk döneminde açıkça ve somaki dönemler için yenilenerek belirlenebilir. Kira sabit bir oranda artabilirken, bilinen bir değişkene bağlı olarak artabilir veya azalabilir.

-İslami kiiidelere göre, varlığın temel yapısıyla ilgili ödemeler ve ma­liyetler varlığın sahibinin sorumluluğundadrr. Kullanımı ile ilgili oluşan ba­kım giderleri ise kiracının yükümlülüğündedir.

- İcara sukı1kunun ihraç sürecinde varlığı sabn alan ve yahrımcılara sukı1ku dağıtan bir SPV vardır. SPV varlığı ödemeyi yaparak sabn alır ve daha soma varlık üçüncü tarafa kullanım için kiraya verilebilir. Kiracı SPV'ye periyodik olarak kirayı öder ve SPV sukı1k sahiplerine kira bedelini dağılır.

- İcara sukı1k ciro edilebilir ve ikincil piyasada alım-satımı yapılabilir.

-İ c ara sukı1k ihraç edenlere yönetim ve pazarlama açısından yüksek derecede esneklik sağlar. Merkezi hükümetler, belediyeler, özel ve kamu sek­töründe faaliyet gösteren varlık sahipleri bu sukı1k türünü ihraç edebilmekte­dirler. Buna ek olarak finansal aracı kuruluşlar veya doğrudan varlık sahipleri de iliracı gerçekleştirebilirler.

c) İşlem Adımları

-Yükümlü söz konusu varlığı önceden anlaşılmış olan fiyattan SPV'ye satar.

-SPV sabn aldığı fiyatta eşit şekilde sukUk sertifikası ihraç ederek fi­nansmanı sağlar.

-Kira sözleşmesi, belirlenmiş bir süre için yükümlünün varlığı kiracı olarak yeniden kiralamasıyla SPV ve yükümlü arasında irnzalanır.

-SPV yükümlüden periyodik olarak kirayı alır. -Kira tutarı yahrımcılara (sukı1k sahiplerine) dağıtılır. -Vadede veya parçalanma durumunda, SPV önceden belirlenmiş bir

fiyattan varlığı yükümlüye geri satar. Bu tutar icara sukUkunun şartlarındaki tüm borçlara eşit olmalıdır.

4) Mura.baha SukUku

a) Tanım: Bu sukı1k türünde sertifika ihraç eden taraf Emtia Murabahası sahcı, murabaha alan, emtianın alıcısı ve fon da emtianın sabn alma maliyetidir. Sertifika sahipleri murabaha emtiasına sahip olurlar ve em­tianın tekrar salışında nihai sahş fiyah hakkına sahiptirler. Murabaha temelli

Page 49: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

250 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

sukükun hukfıkl olarak geçerli olması için sadece birincil piyasada işlem gör­mesi gerekir. Sukükun ciro edilmesi veya ikincil piyasada işlem görmesine İslam hukUku tarafından izin verilmemiştir. Çünkü sertifikalar, emtia alıcısı­nın sertifika sahiplerine borcunu temsil etmektedir ve borcun vadeli olarak alınıp satılması faizle sonuçlanacağmdan izin verilmemiştir. Borç enstrümanı olmasına rağmen büyük bölümü muşarake veya icara sukOku gibi ciro edile­bilir enstrümanlardan oluşan ve bir portföyün küçük bir parçasını oluşturan murabaha sukfrku ciro edilebilir. Murabaha sukOku, anlaşılan fiyattan borcun satışına (bai-al-dayn) izin verilen Malezya' da daha yaygındır.

b) İşlem Adımları:

- SPV ve borçlu arasında ana sözleşme imzalanır.

SPVyatırımcılara sukılk ihraç eder ve sukılk getirisi alır.

SPV emtia salıcısından spotta emtia satın alır.

- SPV emtlayı kar marjını ekleyerek spot fiyattan anlaşılan zaman di-liminde taksitli ödenmek üzere borçluya satar.

- Borçlu emtlayı spotta emtia alıcısına satar.

- Yatırımcılar niha1 s alış bedeli ve getiri elde ederler.

c) Uygulama Örnekleri: Bahreyn ~enşeli yatırım firması olan Arcapita Bank Bayerische Hypo-und Vereinsbank AG, Standard Bank Plc ve WestLB AG, London Branch (yetkili ana düzenleyiciler olarak birlikte) beş yıllık çok dövizli (usd, eur ve gbp) murabaha sukOku ihraç etmişlerdir.

Sukılkun vadesi beş yıl olup önerilen fiyat üç aylık libor+ 175 pipstir.

5) Selem Sukftku:

a) Tanım: Selem Sukılk, Selem sermayesi toplamak için eş değerli ola­rak ihraç edilen belgelerdir. Toplanan bu sermaye ile ihraç olan belgeleri alan­lar Selem bazlı satılan malların mülkiyetini almış olur. Belgeleri ihraç eden bu malların sahcısıdır. Üyeler ise malların alıcılarıdır. Ödenecek üyelik ücretleri malların satmalma fiyahdır. Selem belgelerini ihraç edenler mal sahipleridir ve bu mal sahipleri Selem bazlı malları ihraç edilen Selem Sukılk belgeleri ile satmaya yetkilidirler.

Selem-bazlı menkuller bir SPV aracılığıyla çıkarhlıp satılabilir. Böylece yatırımcılardan alman fonlar belli bir malın ileriki bir tarihte teslim alınacağı

Page 50: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASAGI VE FİNANSMAN SAGLAMA YÖNTEMLERİ, R DÖNDÜREN 251

sözleşmesi ile SPV şirketine ödenir. SPV ayrıca sözleşmede belirtmiş olduğu miktardaki malı teslim etme zamanında daha yüksek bir fiyattan pazarlaması için bir acente ile anlaşabilir. Alış fiyah ile satış fiyah arasındaki fark SPV nin ve ayrıca Sukfrk alıcılarının karıdır.

Selem için geçerli olan tüm şer'! gereklilikler Selem Sukfrk için de geçer­lidir. Alıcının ödemeyi tam olarak yapması; Selem bazlı malın standart bir yapıya sahip olması; malın miktarının, kalitesinin, teslim tarih ve yerinin açık­ça belirlenmiş olması bu gerekliliklere örnek olarak göş_terilebilir. Selem ve aynı zamanda Selem Sukfrk ile ilgili Şer'! şartlardan biri de alınan malın vade zamanı gelmeden ikinci bir satışının yapılamamasıdır. Çünkü bu tür işlemler borç sahşı olarak değerlendirilir ve Selem likit olmayan ve yahrııncılara cazip gelmeyen bir enstrüman hilini alır. Oysa yahrııncı Selem belgesini almaya Selem bazlı menkulün vade zamanı geldiğinde fiyahnın daha yüksek olacağı­nı düşünüyorsa yönelecektir.

b) İşlem Adımlan:-SPV bir yükümlü ile hem malları hem de alıcıları bulmak için anlaşma imzalar. Yükümlü, Sukı1k alıcıları adına malları almayı ve sonrasında yine Sukfrk sahipleri adına kar etmek için malları satınayı taah­hüteder.

-Selem belgeleri yahrııncılara verilir ve SPV Sukfrk getirilerini alır. -Selem getirileri ileriki bir tarihte malları satacak olan yükümlüye ve-

rir. -'-SPV Yükümlüden malları alır. -Yükümlü Sukfrk sahipleri adına malları kar için satar. -Sukfrk sahipleri malların satış getirilerini alır.

c) Uygulama Örnekleri: Bahreyn Hükümeti Selem Sözleşmesinde, Se­lem Sukfrk'un baz varlığı alüminyum olarak belirlenmiştir. Sözleşmede, alıcı­ya peşin ödeme yapması karşılığında belirlenmiş ileriki l?ir tarihte alüminyum satılacağı taahhüt edilir. Bahreyn İslam Bankası (BIB) Selem Sözleşmesine katılmak isteyen diğ,er bankaları temsil etmek üzere görevlendirilmiştir. BIB sözleşmeleri ve gerekli dökümanları diğer bankalar adına imzalamaya yetkili kılınınışhr. Aynı zamanda alıcı Selem bazlı malı dağıhın kanalları ile pazar­lamasi için Bahreyn Hükümetini acente olarak görevlendirir. Bahreyn Hükü­meti BIB'nın Selem sahiplerine diğer geleneksel kısa vadeli para piyasası ens­trümanlarının getirisine eşit getiri getirecek şekilde kazanç olmasını sağlaya­cak bir fiyattan alüminyum u pazarlamasını sağlar.

Page 51: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

252 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDİ VE FİNANS YÖNTEMLERİ

6) İstisna' SukU.ku:

a) Tanım: İstisna' sukCıku, sertifika sahibinin sahip olduğu ürünleri imal etmesi için gerekli fonların sağlanması amacıyla ihraç edilen ve eşit değer taşıyan sertifikalardır. Üyelikten elde edilen fonlar ürünün maliyetiyken, ser­tifikaları ihraç edenler üreticiler (sahcı/tedarikçi) ve üyeler ise planlanan ürü­nün alıcılarıdır. Sertifika alıcıları ürüne sahip olurlar ve sertifikanın satış bede­line veya paralel istisna' ile satılan ürünün satış bedeline hak kazanmaktadır­lar. İstisna' sukCıku büyük altyapı projelerini finanse etmekte kullanışlıdır. AltyÜkleniciyle paralel istisna' sözleşmesi yapması için İstisna' daki yüklenici­ye izin vermesinden dolayı İstisna' finansal aracılığa uygundur. Bu nedenle bir finansal kuruluş kar amaçlı bir inşaat işlemini yüklenebilir ve altyüklenici sözleşmesiyle inşa işlemini uzmanlaşmış bir firmaya devredebilir.

İslam hukUku bu borç senedierinin ön (ilk) değerinden farklı herhangi bir fiyattan üçüncü bir kişiye satılınasını yasaklamıştır. Bu nedenle bu tür sertifikalar ikincil piyasada işlem görememektedir.

b) İşlem Adımları:•SPV, projeye fon temin etmek amacıyla sukfik ihraç eder. •Sukfik ihraç getirisi yüklenici/inşaa tarafından inşa ve projeyi geleeels­te teslim etmek için kullanılır. •Malın mülkiyeti SPV'ye devredilir. • Mülkiyet/proje nihai alıcıya kiralanır veya sahlır. Nihai alıcı SPV'ye aylık taksitlerle ödeme yapar. •Getiri sukfik ~cıları arasında dağıtılır.

c) Uygulama Örnekleri: Milli Merkezi Soğutma Merkezi (Birleşik Arap Emirlikleri) adına Tabreed'in beş yıllık global şirket suküku %5.50 sabit kupon ödemesi sağlamıştır. İcara istisna' ve İcara mawsufah fi al dhimmah'den (forwad leasing sözleşmesi) oluşmaktadır. Değeri 136 milyon USD olan, mev­cut borcu azaltmak ve finansal büyürneyi sağlamak için gerekli fonun bulun­ması amacıyla ihraç edilmiştir. Durrat SukCıku, Durrat Al Bahrain olarak bili­nen Bahreyn Krallığı'nın en büyük rezidans projesinin bir milyar USD'lik rezidans ve alış-veriş merkezinin ilk aşamasının altyapı çalışmalarını finanse etmek için ihraç edilmiştir. Sukfik üçer aylık dönemlerde libor+ 125 baz puan getiriye sahiptir, beş yıl için çıkarılmıştır ve erken ayrılma opsiyonu vardır. ·

7) Karma (Hibrid) Sukfıku:

a) Tanım: Sukfik iliracı ve alım-sahmının önemli bir yatırım aracı oluşu ve yatırımcıların farklı taleplerinin göz önünde bulundurulınası nedeniyle; daha kapsamlı bir sukUk olan "hibrid ya da karma sukUk" piyasada işlem

Page 52: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASACI VE FİNANSMAN SACLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN· 253

görmeye başlamışbr. Hibrid sulalkta ilgili varlık havuzu İstisna', Murabaha ve İcara' dan oluşmaktadır. Farklı niteliklerdeki enstrümanlatdan oluşan bir varlık havuzuna sahip olmak, fonların daha yüksek hareket kabiliyetine .im­kan sağlamaktadır. Her ne kadar murabaha ve istisna' sözleşmeleri menkul kıymete dayalı enstrümanlar gibi ikincil piyasalarda satılamasa da, bir hibrid sulalkta varlık havuzunun en az %5l'i İcara sulalk gibi piyasada alım-satum yapılabilen sukukdan oluşmalıdır. Murabaha ve istisna'ın havuzun birer par­çası olmasından ötürü bu belgelerin getirisi sadece önceden belirlenmiş sabit bir oranda olabilir. -

b) İşlem Adımlan:

- İslarru finans koordinatörü maddi varlıklan ve murabaha işlerini SPV'ye transfer eder.

-SPV, sulalk sahiplerine katılım sertifikası yayımlar ve fonlan toplar. Bu fonlar İslami finans koordinatörü tarafından kullanılır.

-İslami finans koordinatörü SPV' den bu varlıkları anlaşılmış bir za­man periyodu üzerinden satın alır.

- Yabrımcılar bu varlıklar üzerinden sabit bir getiri elde ederler.

c) Uygulama Örnekleri: İlk sulalk İslami Kalkınma Bankası tarafından ihraç edilmiş olup ve içeriği %68 İcara sulalk, % 30.73 murabaha ve %3.4 istis­na' sulalk şeklindedir. Piyasaya sürülen bu sulalka uluslararası pazarlanabi­lirlik sağlamak için IDB tarafından garantörlük verilmiştir. Jersey, Kanal Ada­lan'nda faaliyet gösteren bir anonim şirket olan Solidarity Trust Services tara­fından 400 milyon $'lık sulalk ihraç edilmiştir. Özel Sektörün Gelişimi İçin İslami İşbirliği Örgütü; bu varlıkların konsolide net aktif değer üzerinden IDB' den alınıp Solidarity Trust Services' a satılması şeklinde aracı rol oynamış­br.

Sonuç: Sulalk J?iyasası henüz olgunlaşma aşamasındadır ve gerek ihraç ediciler gerekse yabrımcılar tarafından her geçen gün daha fazla ilgi görmek­tedir. Sulalk bugün orta ve uzun vadeli tasarruflar için alternatif bir yatırım aracı olarak geçerliliğini kabul ettirmiş durumdadır.

Geçen zaman içerisinde farklı yapıda sukCıklar piyasaya sunulmuş ol­makla birlikte, şu ana kadar ihraç edilmiş sukUkların büyük kısmı icara sukUku niteliğindedir. SukUkların ikincil piyasada alınıp satılabilmesi,

Page 53: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

254 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

sukı1ku alternatif yabrım aracı olarak daha da cazip hale getirmiştir. icara sukı1ka nispeten daha az ilgi görüyor olsa da diğer sukllk çeşitleri de geliş­mekte olan piyasalardaki yabrırncılar için havaalanı, köprü, baraj gibi belli başlı projelere kablımları noktasında etkin bir rol oynamaktadır.

XXI- Gelire Endeksli Senedler (GES):

Devletin, bazı iktisadi kuruluşları (KİT), yıllık dönem gelirini karşılık göstererek, gelire endeksli seri.edler (GES) çıkarıp, bunları halka arz etmekte­dir. Bu senedierde yıllık gelir miktarı tahmin edilerek yüzde olarak belirlen­mekte, eğer belirlenen oranda gelir elde edilemezse devlet aradaki farkı öde­meyi taahhüt etmektedir.

Bu çeşit senedieri alıp-satmak ve dönem sonunda vaat edilen fazlalığı almak düz olur mu? Başka bir·ifadeyle, miktarı önceden belirli olan fazlalık. faiz niteliğinde midir?

Bu soruya cevap verebilmek için gelir ortaklığı senedierini biraz daha yakından tanırnak gerekir. Türkiye Hazine Müsteşarlığı, KİT'lerin çıkardığı gelire endeksli senedier (GES) tanıbın kılavuzunda, bu senedierle ilgili olarak şu bilgiler verilir: "Getirileri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri'nden (KİT) elde edi­len ve bütçeye aktarılan hasılat paylarına endekslenrnek sfuetiyle oluşturulan "Gelire Endeksli Sened (GES)" ihracı ile Hazine Müsteşarlığı'nca ihraç edilen devlet iç borçlanma senedierinin çeşitlendirilmesi ve yatırırncı tabanının ge­nişletilrnesi amaçlanmaktadır. Geliriere Endeksli Serredler (GES) ile getirisi devlet gelirleriyle ilişkilendirilen bir yatırım aracı yarablrnış olmaktadır."

Bu tanımlamaya göre devlet iç borçlanmasının daha önce bilinen "Ha­zine bonosu" ve "Devlet tahvili" gibi yıllık faiz oranları taahhüt edilen senediere bir yenisi eklenrnekte, ancak anaparaya faiz eklenmesi yerine, KİT'in dönem geliri karşılık gösterilmektedir. Bu karşılık, belirtilen yüzde miktarından düşük olarak gerçekleşirse, aradaki farkı ödemeyi kamu taahhüt etmektedir. Burada devletin borçlanması ne anlama geliyor? Eğer bu borç, GES'leri sabn alan sened sahiplerine anaparanın üstünde kalan borçlanma, belli bir faizi ödeme şeklinde olsaydı, bu "faizli borç alma" olacağı içm İslfun'a göre caiz olma'zdı. Ancak devlet, GES uygulamasında, tasarruf sahiplerinden iç borçl~a olarak ödünç para almıyor, İslfun'a göre geliri meşru olan bazı

Page 54: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

FAİZ YASACI VE FİNANSMAN SACLAMA YÖNTEMLERİ, H. DÖNDÜREN 255

gelir kaynaklanndaki (KİT) gelir payını, GES'ler yoluyla sahşa arz ediyor. Yine adı geçen tanıbm kılavuzunda şu ifadeler yer alır:

"Bütçe Kanunu'nda 2009, 2010 ve 2011 yılları için açıklanan (KİT'lerden) elde edilecek gelir payına ilişkin gelir tahmini rakamları, GES'ler için azami getiri sınırını oluşturmaktadır." "GES'ler, her bir kupon döneminde asgari gelir payı getiri garantili ve azami gelir payı getiri limitini haizdir. Söz konusu senediere uygulanacak asgari kupon ödeme garantisi sayesinde yatırımcının gelir payındaki değişimden olumsuz etkilerunesi önlenmiş olacaktır." Eğer GES'ler, filizli borç senedi olsaydı, sened bedeline eklenen fazlalık filiz olurdu. Ancak GES'ler bir borç senedi değil, bir "gelir kaynağındaki hisseyi devir" senedidir. İnsanlar bu senediere rağbet etsinler diye devlet, kamu yararını ve devletin ihtiyacını gözeterek çıkarılan GES'in bağlı olduğu (KİT) lerin gelirle­ri, taahhüt edilen miktara ulaşmazsa, aradaki farkı ödemeyi taahhüt etmekte­dir."

Devlet fayda gördüğünde belli alanlara, karşılıksız olarak ödemede bu­lunabilir. Şunu da belirtelim ki normal durumlarda reel gelirin, senetteki as­gari gelirden daha az olına ihtimali yok gibidir. Çünkü devlet bütçe gelirleri içinde KİT'lerin gelir tahmin hesaplamaları dikkatlice yapılır. "GES'lerin dö­nem sonu gelirleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri içerisinde yer alan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TP AO), Devlet Malzeme Ofisi (DM O), Devlet Hava Meydanları İşletmeleri (DHMİ) ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü'n­den (KIYEM) bütçeye aktarılan hasılat payları kadar olacaktır. Bu çerçevede, söz konusu senedierin getirilerine ilişkin ödemelerin hesaplanmasında TP AO, DMO, DHMİ ve KIYEM tarafından bütçeye aktarılan üç aylık ve alh aylık hasılat paylarırun toplamı esas alınır."

Burada şöyle bir soru sorulabilir: Devlet, bazı vergi gelirlerini, ya da Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) gelirlerinden devlet hisselerini bedel karşılığı özel kişi ve kurumlara satabilir veya devredebilir mi? Devlete ait olan bu gibi haklar, alım-se.bma, bedel karşılığında devretıneye konu olabilir mi? Başka bir deyimle, devlet GES karşılığında bu gibi gelirleri, peşin para karşılı­ğında halka satabilir mi? Gelir, istenilen seviyede olınazsa, aradaki farkı hazi­neden ödemesi caiz olur mu? Bu fazlalık GES sahipleri için faiz sayılır mı? Genel olarak man hakların sürekli veya geçici olarak sahmı, kiralarunası, dev­ri cilizdir. Mesela te'lif hakkı, patent hakkı gibi man haklar, bu hakkın sahibi tarafından geçici veya temelli olarak bedel karşılığında kiraya verilebilmekte veya satılabilmektedir.

Page 55: isLAMi İLİMLERDE METODOLO]İJUSÜL -III/2isamveri.org/pdfdrg/D094880/2011/2011_DONDURENH.pdfAynı ribevi malların peşin değişimi ve cinsler bir olunca değişimin eşit miktarda

256 TARİHTEN GÜNÜMÜZE KREDi VE FİNANS YÖNTEMLERİ

Osmanlı Devleti' nde, XV. Yüzyıl'ın ikinci yarısından itibaren görülen ve XVI. Yüzyıl'ın başlarından itibaren hızla genişleyen bir "iltizam (Devlet gelir­lerinden birini bir bedel karşılığında toplama işini üstüne alma) usUlü" vardı. Bu usUlü Prof. M. Genç şöyle tarif eder: "Devletin, genellikle belirli bir yerle sırurlı kanfull (legal-şer'l) vergi toplama işini ifade eden mukataa (arazinin kira karşılığında birine bırakılması) birimlerini vergilendirmeyi, rekabete açık, çoğunlukla açık artırma (müzayede) ile tespit edilen ve bir bölümü peşin ödenmesi istenen belirli bir yıllık bedel karşılığında, sınırlı bir süre (tahvil) için karı ve zararı kendine ait olmak üzere kabul edecek mültezimlere (Devle­te ait bir geliri götürü olarak toplamayı üstüne alan kişi veya kurum), güveni­lir bir kefaletle devretmesidir."ıı7

Tarifte geçen mukataa kelimesi de Osmanlı Devleti'nde, "Belli bir böl­genin vergi toplama işini, peşin ödenen meblağ karşılığında iltizama verilme­si" ve daha sonra ''hazineye ait bir kısım vergilerden oluşturulmuş birer man birim" anlarmuda kullanılmıştır. Bu usUlün işleyişi şöyledir: Devlet belli bir bölgenin vergi ve hasılat gelirlerini toplama işini açık artırma ile ihaleye çıka­rır, en fazla verene ihale eder. ihaleyi alan (mültezim) ihale bedelinin tamamı­m veya bir kısmıru (toplayacağı vergi ve geliri kısmen karşılayan meblağı) devlete peşin olarak' öder; vergiyi alma dönemi geldikçe de vergi mükellefle­rinden tahsilat yapar. Peşin ödediği bedelle, topladığı vergi toplamı arasında­ki fark milltezimin karı olur.

İşte bazı KİT'lere ait, dönem gelirlerinin Gelire Endeksli Sened çıkara­rak halka devredilmesi, Osmanlı dönemindeki "İltizam Usillü"ne benzemek­tedir. Bu yüzden GES uygulamasının meşru olması gerekir. KİT gelirlerinin taahhüt edilenden az olması durumunda devletin fazlalığı taahhüt etmesi ise teşvik niteliğindedir. Nitekim devlet, kamu yararı gördüğü bazı alanlara faizsiz kredi verdiği gibi, hatta kredinin bir bölümünü geri ödemesiz olarak affedebildiği bilinmektedir. GES konusunda da devletin bu takdir hakkım kullandığım dikkate alarak bu senedierin sağlayacağı reel gelirin caiz olması gerekir.

117 TDV İslam Ansiklopedisi, "İltizam" Mad.